30 Mayıs 2010 Pazar

Selam

Uçuyor, duran bir anın havasında
Işıktan kuşları bir akşam seherinin;
Gündüzün geceyle buluşan noktasında
Yaklaşıyor musikisi eteklerinin.

Ve sanki ufkuma baştanbaşa gül rengi
Kanatlarını açmada bir altın devir.
Başlıyor ömrün ve ölümün güzelliği,
Söyleyecek şimdi zaferlerini şiir;

Selam, sonsuzluğun aydınlık bahçesinden
Selam, senelerce,senelerce evvele,
Hatırası kalbe ışıklarla dökülen
En sevgiliye,en iyiye,en güzele.

Portre

Bir bahara açık duran penceresinde
Belki bir gün gelir geçmiş zamanı arar
Diyerek bu portreyi çizdi sanatkâr,
Bir oda içinin ışık ve gölgesinde.

Verdi bir başka renk,başka biçim,hasından;
Diledi ki bir ölümsüz ömür yaşasın,
Geçsin geceleri kışın,günleri yazın,
Süzgün gözlerini seyredip aynasından.

Rüzgar

Bu ne yeşil, ne mavi bu, ne sarı? Yolumuzda.
Nasıl koyup gitmeli bu denizi, bu kırları?
Uğulda, uğulda, uğulda sonbahar rüzgârı,
Bir dal kırabilir misin bakalım, gönlümüzde?

Bu şarkılar, bu hâlis sözler varken, dilimizde.

.

Ahmet Muhip Dranas

.

Parkta Serenad

İstek ve aşk onları kavramış saçlarından
Sürüklüyordu. Gök mordu;
Ayışığı ihtiyar çınar ağaçlarından
Yüzlerine düşüyordu.

Fısıl fısıl binlerce dudaktı yaprakları
Dalcıkların kuytularda;
Onların da kopmuş birer yaprak, dudakları
Akıp gidiyor sularda.

Olvido

Hoyrattır bu akşamüstüler daima.
Gün saltanatıyle gitti mi bir defa
Yalnızlığımızla doldurup her yeri
Bir renk çığlığı içinde bahçemizden,
Bir el çıkarmaya başlar bohçamızdan
Lavanta çiçeği kokan kederleri;
Hoyrattır bu akşamüstüler daima.

Dalga dalga hücum edip pişmanlıklar
Unutuşun o tunç kapısını zorlar
Ve ruh, atılan oklarla delik deşik;
İşte, doğduğun eski evdesin birden,
Yolunu gözlüyor lamba ve merdiven,
Susmuş ninnilerle gıcırdıyor beşik
Ve cümle yitikler,mağluplar,mahzunlar...

Mektup

Dost dost diye deli derviş gezdiğim,
Bir ağladığım, bir güleyazdığım,
Adını dağa taşa kazıdığım

Benim bir tanem dost, gözümün nuru!
Tutmaz elim, topal ayağım uğru,
Amansız kara bahtımdan ötürü

Köpük

Oyun bitti ve her şey yerini buldu
Akşamla ebedi kızlar anne oldu
Aynalara bakma, aynalar fenalık
Denizi, sonsuz olanı düşün artık

Bir gün beni hatırlayabilirsin ancak
Güzelsem soyabilirsin çırılçıplak
Oradayım hep ben, orada, derinde
Gemilerin ihtiyar köpüklerinde

.

Ahmet Muhip Dranas

Kara Gözlerin

Kara gözlerindeki umut
Siyah saçları kadar karamsardı
ve kadere küsmüştü O, bir kere
Sevgiyi öldürdü diye...
Sanki ona uzanan ellerde
Keskin bir bıçak
Ha vurdu ha vuracak
Bu, benim karanlıklarım,
Bu benim sırlarım diyor hep
Bir gün gelecek

Kar

Kardır yağan üstümüze geceden,
Yağmurlu, karanlık bir düşünceden,
Ormanın uğultusuyla birlikte
Ve dörtnala, dümdüz bir mavilikte

Kar yağıyor üstümüze,inceden.
Sesin nerde kaldı,her günkü sesin,
Unutulmuş güzel şarkılar için
Bu kar gecesinde uzaktan,yoldan,

Her Şey Uzaktadır

Uzaktadır her şey; gökyüzü, deniz.
Her an peşimizden koşan gölgemiz,
Özlenen limanlar, yanan yıldızlar.
Uzaktadır her şey; anneler, kızlar...

Uzaktadır her şey, hep... yalnız ölüm,
Her yerde, her an yakınımız ölüm.

.

Ahmet Muhip Dranas

Seher

Ağaçların seheri zirvesinde titreşiyor
Tuyûr-ı fâniye-i âlem-i tahayyül ü hâb.
Semâyı kaplayacak, şimdi, gâzeler gibi nûr
Zavallılar kalacaklar esir-i ufk-ı türâb.

Ve onların gözü eyler nücûm-ı fecre itâb
Ve onların sesi eyler «nihayet»i işrâb...

.

Ahmet Haşim

Yağmur

Uyu! Gözlerinde renksiz bir perde,
Bir parça uzaklaş kederlerinden.
Bir ruh gülümsüyor gibi derinden,
Mehtabın ördüğü saatler nerde?

Varsın bahçelerde rüzgar gezinsin,
Yağmur ince ince toprağa sinsin,
Bir başka alemden gelmiş gibisin,
Dalmış gözlerinle pencerelerde.

.

Ahmet Hamdi Tanpınar

Sonbahar

Durgun havuzları işlesin bırak
Yaprakların güneş ve ölüm rengi,
Sen kalbini dinle,ufkuna bak.

Düşünme mevsimi inleten rengi
Elemdir mest etsin ruhunu
Eser rüzgarların durgun ahengi.

Sen ve Ben

İçme, ilk yudumda zehirler seni
Bahtın kadehime döktüğü şarap.
Her akşam koynunda uyutur beni,
Her sabah alnımdan öper ızdırap.

Sen, yirmi yaşında bir baharsın ki
Gölgende neş'enin rüzgârı eser.
Düşünen alnımda benim her çizgi
Baharı olmayan bir kışa benzer

Selam Olsun

Selam olsun bizden güzel dünyaya,
Bahçelerde hala güller açar mı?
Selam olsun sonsuz güneşe, aya,
Işıklar, gölgeler suda oynar mı?
Hepsi güzeldi.Kar, tipi, fırtına,
Günlerin geçişi, ardı ardına.
Hasretsiz bir kanat şakırtısına,
Mavi gökte kuşlar yine uçar mı?

Sabah

Serin rüzgarlara pencereni aç
Karşında fecirle değişen ağaç.
Bak, seyret ağaran rengini ufkun
Mahmur gözlerinde süzülsün uykun.
Bırak saçlarınla oynasın rüzgar
Gümüş çıplaklığı bir başka bahar
Olan vücudunu ondan gizleme.
Ne varsa hepsini boyun, saç, meme.
Esirden dudaklar okşasın sevsin
Mademki geceden daha güzelsin.

.

Ahmet Hamdi Tanpınar

Rıhtımda Uyuyan Gemi

Rıhtımda uyuyan gemi
Hatırladın mı engini?
Sert dalgaları, yosunu
Suların uğultusunu?

N'olur bir sabah vakti
Çağırsa bizi sonsuzluk
Birden demir alsa gemi
Başlasa güzel yolculuk.

Raks

Tılsımlı çocuğu saf aydınlığın
Bu kadın vücudu beyaz ve çıplak.
Eşiğinde sanki sonsuz varlığın
Her an değişiyor dönüp uçarak.

Ve gülümseyerek öyle derinden
Her lâhza başka şey ve hep kendisi
Bir başka yıldızdan veya alevden
Anın ve hareketin mucizesi.

Özlem

Kime dokunsam sensin
Kimi çağırsa dudaklarım...
Başımın tacı, canım efendim.
Görünmez çığlıklarımı gören
Eğilmez başımı öpensin.
Sen bir deniz derinliğisin
Uslanmak bilmez kederler ülkesi...
Coşup yağan fırtına sessizliğim
Kül kedisi yorgunluğunda kalbim
Masalcı ninesini arıyor

.

Ahmet Hamdi Tanpınar

29 Mayıs 2010 Cumartesi

Ne İçindeyim Zamanın

Ne içindeyim zamanın,
Ne de büsbütün dışında;
Yekpare, geniş bir anın
Parçalanmaz akışında.

Bir garip rüya rengiyle
Uyuşmuş gibi her şekil,
Rüzgarda uçan tüy bile
Benim kadar hafif değil.

Zamanı Oy, Sesini Sakla...

Zamanı oy,sesini sakla...unutulmasın
Tarih düşür her yazdığının altına
Aynaya bak, yüzünü göm...unutulmasın
Bir gün küllerin savrulur nasılsa

Bence sen bir günlük tutmalısın
Solgun güller kurutarak yapraklarında
Yağmurda yürü, izini koru...unutulmasın
Toprağı eşeleyen çocukların avuçlarında

Yurdum Gibi Yaralıyım

Yurdum gibi yaralıyım
Ne eksik, ne fazla
Derin bir uçurumum
Bütün haritalarda

Geceleri çığlıklar
Giriyor düşlerime
Dirlik nedir bilmedim
Yalan yanlış tarihimde

Yolcu

Akdeniz kazan,
yüreğim kepçe
dönüp, dolaşıp durdum
turuncu sokaklar
boyunca.
Elimde bir mavi
çiçek kaldı.
Ben soldum,
o solmadı.


Ahmet Erhan

Yalnızlık

Yalnızlık, yalnızlık
Bari sen elimden tut
Geceyarısı aynalarda
Suçlu ve ezik
Gözlerim kan çanağı
Cinnete dönüşen bir dinginlik
Duruyorum karşında

Yaşama sevinci

Bütün güzel kadınlarını bu dünyanın
Sevdim, diyebildiğim zaman
Bütün kentlerini gezdim, denizlerine girdim
Ve artık bir tek taş kalmadı tanımadığım,
bir tek yüz, bir tek yer adı
Söylenecek bütün sözleri dinledim ve söyledim
bütün söyleyeceklerimi
Acının bütün uçurumlarına indim ve çıktım

Umut

Usul usul geceleyin
Sirenler duyarsan derin
Kapını gökyüzüne dayayıp da bekle
Yolunu şaşırmış bir yıldız düşer belki üstüne
Başını yastığa göm
Yüreğini ayışığına ayarla
Yorganına sıkıca sarın
Derin bir nefes al
Ve sakın ağlama...

.

Ahmet Erhan

Uçurum

Aklımda kayalar kopuyor, duvarlar yıkılıyor
Yüreğimde, kuruyan bir ırmağın yatağındaki
boşluk
Ayak izlerimi bırakmaya çalışıyorum taşların
üstünde
Kimsenin arayıp bulamayacağı bir adresim var artık.
Dostlarda çekilip gidiyorlar hayatımdan
Yürüdükleri yollarda arıyorum onları,
Sevdikleri kızların gözlerinde

Türkü

Uyandım, dağlarda duman
Ovada sabahın tütsüsü

Deniz ürperiyor uzaktan
Koynunda güneşin gülü

Kanat kanat dağılsam
Unutamam kendi göğümü

Şair Olmak Zarar Ömüre

Şiirler yazdım, türküler söyledim
En çok birilerini sevdim en çok
Aynalara sürdüm yüzümü olur olmaz yerde
Dişimi çiçeklerle biledim

Yorgunum diyorsam da inanma, değilim
Yaşarım daha yıllar yıllar
Ellerim hep böyle yaramın üstünde
Acının tarihini düşerim

Sunu

Bedenini bir dünya haritası gibi dizlerime
Serip de, yollar aradım yürümek için

İçime çekmek için hava, koklamak için çiçek
Ve bir kadın, yaşamı benimle bölüşecek

Sevdiğim şeyleri sevecek, bir incir ağacından
Damlayan süt dolarken memelerine

Sevgilim...Sevgilim

3
Elinden şekeri alınmış bir çocuk gibi kaldım
Yokluğunda... Yağmur yağar, kar yağar
Günler kısalır, geceler uzar
On parmağımın üstüne on mum yaktım

Gecesefalarının gündüz yalnızlığıydım

4

Sanrı

Ben kendimi dağ sanırdım Hacer
Enginimde Konya ovası, Çukurova, Harran
Eskiden benim de bir yurdum vardı
Yağmura direnen limon çiçeklerine benzer
Ben kendimi sarhoşken tanırdım
İnce belli bardaklarda anason kokusu
Kuşların bile kıskandığı piknikler
Karıncaezmez gençliğim yaşlılığı abarttı
Kalp kırıklığı, güz esintisi, kanser

Resimli 'Ahmetler' Tarihi

1

Bir çocuğun resmi üstüme örtülü kaldı
Kalbimin çıkınında tıkış tıkış anılar
Kolalı yakasının beyazı keşke alnına vursaydı
Şimdi yıllardan kaç, kocaya mı vardı rakamlar?

Oğluma ne kadar benzermişim, o bana benzemiyor
Bende tavanarası küfü, onda uysal isyanlar
Külümü karıştırsam hemen yalazlanıyor
Sanki her köşebaşında babama bir sözüm var

Pencereme Dolanma Ayışığı

Pencereme dolanma ayışığı
Rüzgarın soluğuyla titreye titreye
Ağaçların hatırını sor
-Yoksul ve kimsesizdirler
Denizlerin dibinde oynaşıp duran
Balıkların sırtlarını ışıt
Pencereme dolanma ayışığı
Gözlerimle sokaklara abandığımda
Yalnızlığı bulursam

Öylesine Bir Aşk Şiiri

Gözlerin ipek yoludur ömrümün
Akasya yüklü kervanlar geçer
Çan sesleri arasında bir fener
Yanar söner yanar söner yanar söner
Gözlerin ipekyoludur ömrümün

Kentin en kalabalık yerlerinde
Dört nala koşan bir at gibi
Çılgınlığa akan yalnızlığa ölüme
Yazılmış şiirleri yeniden yazmak bütün
Hayatı teyellemek yepyeni bir güne
Ve sonra sökmek uzun uzun

Otobiyografi

Bir toprağın dalına dokunamadığı yerde büyüyen boşluk
Ayışığında kaldırımları süpüren bir kadının ikide bir
Durup, burnunu önlüğünün koluna silmesi
Gibi boğuk, gibi çıldırtıcı, gibi silik

Sana artık Ahmet Erhan diyorlar
Nereye gideceğini yitirmiş yol, uçurum, dağ, bayır, çöl
Bir kuşun kanadından çıkan kav
Bir kibritin ömrünün bir tek sigarayla sınırlı olması
-Alkol, kendileri seni seviyor
Her el titremesinin bir fotoğrafını çekmeli
Yanık masa örtülerinin, kırık bardakların
Günışığında her şeyin, her şeyin görünmesi
Gibi iğrenç, gibi gerçek, gibi anlamsız

Oğul

Anne ben geldim, üstüm başım
Uzak yolların tozlarıyla perişan
Çoktan paralandı ördüğün kazak
Üzerinde yeşil nakışlar olan

Anne ben geldim, yoruldum artık
Her yolağzında kendime rastlamaktan
Hep acılı, sarhoş ve sarsak
Şiirler çırpıştıran bir adam

Zamanı Durdur

Eğer bir alıcı çıksaydı, bir şeytan mesela, ne karşılığında satardınız ruhunuzu, ne karşılığında cehennemlerde yanmaya razı olurdunuz?
Bir volkan gibi, içi çağıldayan çılgın alevlerle dolu olduğu halde aynı zamanda bir selvi ağacı kadar da huzurlu olan bir aşkı, böyle bir mucizeyi, bir tek gün zerdali çiçeklerinin döküldüğü gizli bir bahçede, bir sevgiliyle yaşamak karşılığında satar mıydınız ruhunuzu?
Parlak beyaz duvarları floresan lambalarının sert ışıklarıyla aydınlanmış bir laboratuvarda bir geceyarısı kan çanağına dönmüş gözlerinizle mikroskobunuza bakarken, kanserin çaresini keşfetmek karşılığında atar mıydınız ruhunuzu ateşlere?

Yürekleriyle Konuşan, Gözleriyle Gülen Kadınlar...

Bir kadın tanımak...

Bütün gel-gitleri, kaprisleri, küçük şımarıklıkları, korkuları, şaşkınlıkları, hercailikleri, hayal kırıklıkları, aşkları, terk edilişleri, başarıları, başarısızlıkları, kurnazlıkları, saflıkları, çocuk ağızları, şirinlikleri, küçük yalanları, büyük itirafları, kocaman yürekleri ile kendi olmaya çalışan kadınları tanımak...

Venüs'le Buluşma

Birçok dönemeçte kaderimize 'buradan sap' diye bağırmak isterken ağzımızı bile açmadan, sesimizi çıkarmadan, geçip gitmişizdir. O dönemeçte karar verebilirsek nereye gidecektik hiç bilemeden ve bunu hep merak ederek başka bir menzile, başka bir geleceğe, başka bir hayata doğru sessizce yolumuza devam ederiz. Nedir bizi sessiz bırakan peki? Nedir isteğimize rağmen karar vermemizi engelleyen?

Bazen düşünürüm de, kader bana tuhaf huylu bir arabacı gibi gözükür, sanki sizi hangi şehre götüreceğini seyahatin başından belirlemiştir de, şehre vardıktan sonra bazı dönemeçlerde dönüp adresi size sorar.

Vakit Gül Mevsimidir Şimdi

Uzun zamandır yüreğim bir kuytuda
Uzun zamandır suskunluğum sorguda
Kilitlendim karmaşık bir duyguda
Her geçen gün biraz daha eksiliyorum

Vakit gül mevsimidir şimdi
Geceler hanımeli kokar
Bütün isyanlar benimdir
Hasretin zincirler kırar

Üç Numaralı Konçerto

Vazgeçemeyeceğim kadar kıymetli değil benim hayatım, ben şanslı olanlardanım, hayatımdan daha kıymetli bir şeylerim var benim, öyle altı imzalı boş mukaveleler taşımıyorum koynumda, hayatım karşılığında anlaşmalar yapmıyorum.

Çıplak ayaklarının altında keskin pürtüklükayalıkları, her seferinde 'belki de bu son'diyerek hissedip kendini bir uçurumdan aşağıya, bir avuç gözüken denize bırakan Amazonlar'ın o yabani çocukları gibi korkudan ürpererek bırakırım kendimi uçurumlara.

Siz bir sonsuza doğru düşmeyi bilmiyorsunuz, sonuncu kez olup olmadığını bilmeden ciğerlerinize doldurduğunuz geniş bir solukla, gözleriniz serin bir rüzgarla yanarken, dimdik korkuyla ve şehvetle titreyerek bir uçuruma uçmayı bilmiyorsunuz siz.

Sevmek Dediğimiz

Sevmek dediğimiz...
Sevmek, yalnızca sevgiden oluşmuyor.

Bir altın madeninin duvarından kopardığımız bir parçanın içinde altınla birlikte nasıl taş, çakıl, çamur buluyorsanız, sevmek dediğinizde de sevginin yanında sevgiye benzemeyen birçok duyguyu buluyorsunuz.

Sevmek, yalnızca sevgiden ibaret olsaydı, sevdiğimizin mutluluğunu ister, onun mutluluğundan mutlu olurduk ama biz sevdiğimizin mutlu olmasını değil, “bizimle mutlu olmasını” istiyoruz.

Sarki Söyler Gibi...

Milyonlarca yildan beri akan hayat, her rüzgar degdiginde degisen egzotik bir cicek gibi bicimden bicime, renkten renge, kokudan kokuya gecerken, iki sey hic degismeden, bu degisimi sirtinda tasidi. Ask ve cinayet.
Hayat, canavar bir ipekböcegi gibi kozasini hep öldürmekle sevmenin etrafinda ördü.
Ve insanlar hic durmadan hep bu iki vazgecilmez tutkuyu, öldürmeyi ve sevmeyi anlattilar.
Niye öldürdüklerini ve niye sevdiklerini kesfetmeye calistilar.
Bazen sevdikleri icin öldürdüler, bazen öldürdükleri icin sevdiler.
Gelistikce, cinayetlerini daha büyütüp savaslari icat ettiler.
Cinayetlerini özgürlestirirken, garip bir sekilde cinayetlerinden degil, asklarindan korktular.

Özlemek

Birden özleyiveriyorsunuz...
Çoktan unuttuğunuzu sandığınız
ya da yalnızca bir kere karşılaştığınız
ve özlemek için yeteri kadar tanımadığınız birini
bir sabah çılgınca özleyerek uyanıyorsunuz.

Saadet...

Fosillerden, kurumuş dal parçalarından,
kemik artıklarından elmas yapmak tabiat için neyse,
saadet de beşer için odur,
kıymetsiz şeylerden kıymetli bir şey yaratmak,
ruhumuzdaki süprüntülerden paha biçilmez mücevherler yapmak..
Zor ve meşakkatli bir iş,
tabiatın her parçasında elmas bulamadığımız gibi
her insanın ruhunda da saadet bulamayabiliriz...

Ama az da olsa, elmaslar gibi saadetler de var....

.

Ahmet Altan

Öteki...

Onlar her şeyleriyle vaatkar ve çekicidir; bakışlarıyla, kokularıyla, duruşlarıyla, “Sev Beni” derler, “sev beni, kimse benim gibi sevişemez, benim gibi öpüşemez kimse, kimin dudaklarında böyle karadut tadı var, kim bu kadar güzel kokuyor; ayışığında çırılçıplak dolaşırım, yağmurlarda gülerim; dokun saçlarıma, hiç bu kadar parlağını gördün mü, seni öyle çok severim ki kimse benim gibi sevemez.”
Kleopatra’dır onlar, Mara Hari’dir, Messelina’dır, Hürrem Sultan’dır.
‘Muse’ler gibi her yolcuyu şarkılarıyla sarhoş eder, yolundan döndürürler; her gemi onların sesini dinleyebilmek için felaketlere uğramaya razı olur.

O Değerli Zehir

Bazen, bir ömür bir uçurum taşırız içimizde ve fark etmeyiz.
Bizi biz yapan her şeyin ve adına hayat dediğimiz serüvenimizin kökünde bazen büyük bir boşluk vardır ve biz bu boşluğu, onun orada olduğunu bilmeden, hissetmeden taşır dururuz.
Onu görmemiz, hissetmemiz, onun orada bulunduğunu anlamamız, genellikle o boşluğun hiç olmazsa bir kez, güçlü bir duyguyla, keskin bir heyecanla, yakıcı bir istekle dolması ve sonra boşluğu dolduran duygunun yada insanın bizi bırakıp çekilmesiyle olur. Geride kalan, artık doldurmak için çırpındığımız bir uçurumdur.

Nilüferler

....bostan dolabinin yanindaki, sulari bana kahverengi gözüken, o küçük ve eskimis havuzdaki solgun ve kederli nilüferlere gidip bakardim çocukken, babam, onlarin kökleri olmadigini anlatmisti bana.
Neden bu çiçekleri hep birseylere benzetmek için kullandiklarini ancak büyüyünce anladim. Yalnizca bu çiçekler, hep bir yerlere gidecekmis gibi azade ve özgür oluyorlar ama küçük bir havuzun içinde bir yere gitmeden
yasiyorlardi. Hayat da böyle birseydi benim için; hep biryerlere gidecek gibi duran, yalniz ve bir yere gitmeyen bir çiçek. Bütün bir hayatin özeti buydu. Bende bir yere baglanmadim ve bir yere gitmedim, öyle solgun nilüfer

Nereye Gidersin Sevdiğim...

Nereye gidersin sevdiğim…
Hatırlamak için harcadığımızdan çok daha fazla çabayı unutmak için harcıyoruz herhalde.
Unutmak…
Çaresizlerin, fırtınalar arasında, bir gün oraya ulaşmanın düşünü kurdukları o acıklı sığınak.Hayatımıza girenleri ya da girmek için kapılarımızı zorlayanları silmek aklımızdan, onlar yokmuş gibi davranıp onlar yokmuş gibi yaşamak.
Geçmişi, o geçmişi yaşayan parçamızla birlikte çıkartıp atmak içimizden, atılan her parçayla birlikte içimizde bir boşluk kalacağını bilerek yapmak bunu.

28 Mayıs 2010 Cuma

zulüm

Canımda damıttım
seni ey zulüm,
Sancısını
inceden
kum gibi taşıdığım ...
Kasığımda
amerikan kemendi
bağıra bağıra
geceler boyu
kaskatı kesilip
kan işediğim ...
Uzmandı
cellatlar
ve hin oğlu hin
akım kabloları
kıskaçlarıyla
bilenmiş azıları
buyruğunda
gangister

Yurdum Benim Şah Damarım

Engereğin dişlerine işledim,
Ağu dişlerine
Oluklu, çentik...
Ve vurgun,
Gözleri bir çift cehennem
Burnuna kan tütmüş
Pars bıyığına...
Dağın pulat yüreğine işledim,
Şimşeğin masmavi usturasına
Sevdanı usul-usul
Sevdanı mısra-mısra
Lo ben seni hapislerde sevmişim,
Ben seni sürgünlerde.
Yurdum benim şahdamarım...

Uy Havar!

Yangınlar,
Kahpe fakları,
Korku çığları
Ve irin selleri, aç yırtıcılar,
Suyu zehir bıçaklar ortasındasın.
Bir cana, bir başa kalmışsın vay vay!
Pusatsız, duldasız, üryan
Bir cana bir de başa
Seher vakti leylim - leylim
Cellât nişangâhlar aynasındasın.
Oy sevmişem ben seni...

Üsküdar'dan bu yan lo kimin yurdu!
He canım...
Çiçekdağı kıtlık, kıran,
Gül açmaz, çağla dökmez.
Vurur alnım şakına
Vurur çakmaktaşı kayalarıyla
Küfrünü, Medetsiz, Munzur.
Şahmurat Suyu kan akar
Ve ben şairim.

Yalnız Değiliz

Bir ufka vardık ki artık
Yalnız değiliz sevgilim.
Gerçi gece uzun,
Gece karanlık
Ama bütün korkulardan uzak.
Bir sevdadır böylesine yaşamak,
Tek başına
Ölüme bir soluk kala,
Tek başına
Zindanda yatarken bile,
Asla yalnız kalmamak.

Şafakları ben balığa çıkarım
Akan akmayan sularda
Benim, bütün tezgahlarda paydosa giden
Bir bahar akşamı dünyada.
Ben dört duvar arasında değilim
Pirinçte, pamukta ve tütündeyim,
Karacadağ, Çukurova ve Cibalide.

Vur

Güzel aşıklar cenazesinde
Kırmızı meşaleler yakanları vur
Şehvetin raksına yetim sesinden
Besteler şarkılar yapanları vur

Vur katlin o kızıl sapanlarıyla
Dünyaya ölümler ekenleri vur
Vur zulmün o kanlı urganlarıyla
Bir kavmi iplere çekenleri vur

Vay Kurban

Dağlarının, dağlarının ardı,
Nazlıdır.
Uçurum kıyısında incecik bir yol
Gider dolana - dolana,
Bir hastan vardır, umutsuz,
Belki Ayşe, belki Elif
Endamı kuytuda başak,
Memesinin, memesinin altında,
Bir sancı,
Bir hayın bıçak...

Unutamadığım

Açardın,
Yalnızlığımda
Mavi ve yeşil,
Açardın.
Tavşan kanı, kınalı - berrak.
Yenerdim acıları, kahpelikleri...

Gitmek,
Gözlerinde gitmek sürgüne.
Yatmak,
Gözlerinde yatmak zindanı
Gözlerin hani?

Tutuklu

Birden
Kurşun yemiş gibi susar,
Gözbebeklerime karşı.
Susar da, açılıp yol verir şehir,
Sade radyolarda bir gamlı hava:
'Elaziz uzun çarşı...'

Firarda gözüm yok,
Namussuzum yok,
Yok pişmanlık bir halim;
Yaslanıp, bir cıgara yakmak isterim
Dumanı cevahir değer.

Mağlup mu desem, mahçup mu?
Ama ikisi de değil,
Ben garip, sen güzel, dünya mutlu...
Öyle tuhafım bu akşam üstü,
Sevgilim,
Canavar götürür gibi
İki yanım, iki süngü...

.

Ahmed Arif

Togliatti

Palmiro, Palmiro şanlı işçi
Sıcak yaralarındaki barut kokusu
kesik, anaların sütü
Ve kaçmıştır bebelerin uykusu
Koku katedrallerinde yarımadanın
Gün görmüş meydanları Roma'nın
Bizimledir
Mavi mavi eser deniz meltemi
Sicilya'nın güneşli kalçaları
Bizimle kartpostal dalgınlığında Napoli bahçeleri
Bizden yanadır hava
Bizden yanadır su
Bizden yanadır Sinyor de Gasperi'nin
Ve bütün sinyorların korkusu
Ürkmüştür manastır fareleri.

.

Ahmed Arif

Terk etmedi Sevdan Beni

Terk etmedi sevdan beni,
Aç kaldım, susuz kaldım.
Hayın, karanlıktı gece.
Can garip, can suskun
Can paramparça...
Ve ellerim kelepçede,
Tütünsüz, uykusuz kaldım,
Terk etmedi sevdan beni...

.

Ahmed Arif

Suskun

Sus, kimseler duymasın.
Duymasın ölürüm ha.
Aydım yarı gecede
Yeşil bir yağmur sonra...
Yağıyor yeşil.
..........
En uzak, o adsız ve kimselersiz,
O yitik yıldızda duyuyor musun?
Bir STRADİVARİUS inler kendi kendine,
Yayı, reçinesi, köprüsü yeşil.
Önce bendim diyor ve sonra benim...
Ölümsüz.güzel ve çetin.
Ezgisidir dolaşan bütün evreni,
Bilinen, bilinmeyen ıssızlıkları.
Canımı, tüylerimi sarmada şimdi
Kendi rüzgarıyla vurgun...
Sarıyor yeşil...

Rüstemo

Modan yaylasına eşkin almadan
Maktela üzerinde sağımız
Karbeyaz Çermik Dağları
Solumuz kan kırmızısı Fırat'tır
Dört mevsim yeşildir orman
Ve toprak çetin
Baharları aşiretler iner Dersim üstünden
Sürü otlatır.
Odunda
Kömürde
Pamukta
Gönlü bir akarsu gibi alıp götüren
Irzdan ve ekmekten yana
Bir kara sevdadır
Yeşil murattır
Ve bundan ötürü tutmuş dağları
Ve almış yürümüş sulardan öte
Kıl çadırlarda maceramız
Yasak bundan böyle zulüm;
Ve öşür

Otuzüç Kurşun

Bu dağ mengene dağıdır
Tanyeli atanda van'da
Bu dağ nemrut yavrusudur
Tanyeli atanda nemruda karşı
Bİr yanın çığ tutar, Kafkas ufkudur
Bir yanın çığ tutar, Acem mülküdür.
Doruklarda buzulların salkımı
Firari güvercinler su başlarında
Ve karaca sürüsü,
Keklik takımı....

Zavallı Tutsak Yürek

Hep açlığında büyür yaşamın
Hep korkulusunda dolanır
Gezer durur elden ele
Şiirsiz sancılar kıvranır
Zavallı tutsak yürek

Bugün onlardadır yarın bizde
Çırpınır ha çırpınır
Bir ağlamaklı şiir dizesi
Bir yıpranmış imge diye

Yürek Çağrısı

Acılı yağmurlarla düşmüşüm yere
Tatlı su göllerine akamıyorum
Yüzüm yüreğim deprem dalgası
Bu gül kıyımlarına bakamıyorum
Her sevi bir türküdür bağrımda
Her öfke bir ağıt
Ağıtlar kuşatmış dört yanımı
Kendi türkülerimi haykıramıyorum

Yeryüzü Aşkın Yüzü Oluncaya Dek!

Aşksız ve paramparçaydı yaşam
bir inancın yüceliğinde buldum seni
bir kavganın güzelliğinde sevdim.
bitmedi daha sürüyor o kavga
ve sürecek
yeryüzü aşkın yüzü oluncaya dek!

Aşk demişti yaşamın bütün ustaları
aşk ile sevmek bir güzelliği
ve dövüşebilmek o güzellik uğruna.
işte yüzünde badem çiçekleri
saçlarında gülen toprak ve ilkbahar.
senmisin seni sevdiğim o kavga,
sen o kavganın güzelliğimisin yoksa...

Yağmur Olsam

Sel taşkını bir akşamüstü
Bulutları bağrına basan
Ağaçlara sordum seni
Yaprak rüzgarı tutmaz dediler
Uzun uzun baktılar yalnızlığıma
Yangın yeri bir yürek
Bir de yağmur gösterdiler

Tel Örgülere Takılmadan

Daha takılmadan bu telörgülere
Biz ki
Çocuğumuz dedik alınterine
Okşadık alınterinin yanaklarını

Nasıl sevdik karayı bembeyaz
Sarıyı kıpkızıl
Pembe-beyaz dallarcasına
Tohum tohum patlarcasına
Üstüne üstüne yürüdük ölümlerin
Aşkın sularına girercesine
Ve tarihin en güzel yaprağını
Güneşin parmağıyla çevirircesine

Suskunum Sana

Hangi şiire başlasam suskunum sana
Dağ göğsünde bir kaya diliyle suskun
Güneşte kavrulan bir kum tanesi
Çatlayan dudaklarım oluyor her gece
Yağmura suskun yaşamaya suskun
Haykırabilsem
Belki bir nehir köpürebilir sesimde
Silinebilir kuraklığın bütün izleri
Upuzun çöller vadileşebilir içimde

Sen Yürürsün Rüzgar Yürür

Sen yürürsün rüzgar yürür
Sabahlar sığmaz olur gözlerine
Her adımda çözülür bir karanlık
Şafaklar çiçek sunar ellerine
Gün tutuşur
Dağlar aydınlanır
Yeniden aydınlanır
Yeniden canlanan bu yaşam
Türküler dizer saçının tellerine

Sen ki Anlarsın

Kendini bir suyun akışında
Ve suları kendi bakışlarında
Bulabilenler bilir bu türküyü.
Sen ki anlarsın
Bir türkü uğruna
Çileler çekerdin yıllar boyu.
Soluğunda
Yaban menekşelerinin kokusu.
Gözlerinde
Serin pınarların uğultusu.
Dağlar seni yaşardı her gün
Ormanlar sıcak dostluğunu.

Sen Gideli

Hani saz çalınırdı ölüm
Türküler söylenirdi kan
Sen gideli kaç mevsim
Kaç yıl geçti aradan
Şimdi rakı sofrasında
Evvel zaman diyor biri
Diğeri kalbur saman
Oysa hala günün yüreğinde
Elektrik tadında bağıran
Kara bir katrandır zaman

Rüzgarsız Uyanamam

Gün batarken ayrılırsak eğer
Gizlice bakışlarını doldur koynuma
Güneşsiz ayrılamam

Az sonra
Suyu kesilecek insan ırmağının
Yeminim var şafaklar adına
Yorgun yüreklere biraz umut
Biraz sevgi sunmadan duramam

Rüzgarla Bir

Hangi günün gecesidir / yazı kışta kılan bilir
Gün içinde görünmeden / günü suya salan bilir
Dağlar düze iner birden
Aşkı sonsuz kılan bilir / rüzgarla bir olan bilir

Göl göl olur damda biri / çentik atar günlerine
Sel sel akar diğerleri / güneş güler tenlerine
Biri bine döner birden
Yolu yakın kılan bilir / rüzgarla bir olan bilir

Rüzgarla Bir

Hangi günün gecesidir / yazı kışta kılan bilir
Gün içinde görünmeden / günü suya salan bilir
Dağlar düze iner birden
Aşkı sonsuz kılan bilir / rüzgarla bir olan bilir

Göl göl olur damda biri / çentik atar günlerine
Sel sel akar diğerleri / güneş güler tenlerine
Biri bine döner birden
Yolu yakın kılan bilir / rüzgarla bir olan bilir

Yol

Uzaklarda bir yol görünür,
Karanlıkların arkasında,
Uzun ve belirsiz bir yol,
Sisli gecelerin ortasında...

Uzak yıldızlar kadar uzak,
Sonsuzluklar kadar sınırsız,
Uçurumların dibinde bir tuzak,
Hayallerimin taa arkasında...

Yine Sen Varsın

Küçük bir sevgiydi aradığım,
Her zaman yalnız kaldım...
Çok insan oldu kandığım,
Hiçbirini suçlu bulmadım...
Ben mutlu olamayacağım
Derken sana rastladım...
Kendimden bile kıskandığım,
Bir nazlı çiçeği kokladım...
Bir çırpıda yaşadığım,
Meğer hayalmiş aldandım...
Bir rüya imiş uyandığım,
Hiç bitmeyecek sandım...
Bir sen vardın hatırladığım,
En son yine sen kaldın...
Bir tek sendin unutamadığım,
Ama çok çok uzaklardasın...

.

Abacan Aşkısev Şenkal

Yazık Ettin

Can verdi içimde ruhumun koskoca bir yarısı;
Kan doldu taştı kırgın yüreğim senin sayende!
Tozpembe rüyalardan uyandım bir geceyarısı,
Gerçekleri gördüm, düşmüştü yüzündeki maske...

Kayboldu inancım, tükendi güvenim kalmadı,
Verecek bir damla sevgim kalmadı kimseye!
Bana senden başka, böyle eziyet eden olmadı,
Zaten bundan sonra izin vermem hiçkimseye...

Yaşlı Adam ve Elma Ağaçları

Hayal meyal hatırladığım bir yaşlı adam vardı;
Yapayalnız, kimsesiz, hatıralarıyla yaşardı
Çocukla çocuk, büyükle büyük çok ilginç bir insandı!
Mutluluğu ağlayarak, acıyı gülerek yaşadı.
Vefasız yıllara hüzünlenir için için ağlardı.
Vefasız kullara çok kızar ama hep içine atardı.
Zorluklardan hiç yılmaz, başı dimdik yaşardı.
O, uzun yaşamında pek çok şey başardı.
Ama yıllar yılları kovaladı, zaman su gibi aktı
Ve o iyice yaşlandı...

Yağmur

Karanlık gecenin bağrına düşen yağmur;
Bir yüreğe korku verir, bir başkasına huzur.
Geçen yılların her köşeye sinmiş izlerini,
Damla damla koparır, siler alır yağmur...

Bir şimşek çakar, şiddetlenir yağmur,
Gölgelerin dolaştığı kuytu yerleri,
Yıllar yılı gizlenen, saklı kalan her şeyi,
Islatır da ıslatır, siler alır yağmur...

Veda

Zirvesi bulutlu yüce dağlar,
Yemyeşil ama yaşlı ormanlar,
Çocukluğumun geçtiği yollar,
Bugün son, gidiyorum
Hepinize veda ediyorum...

Geceler, uzun geceler boyu,
Yalnızlığımı paylaşan mehtap,
Uzaklarda görünen eski evler,
Tekrar göremeyeceğim yerler,
Bugün son, gidiyorum
Hepinize veda ediyorum...

Unutulmayan Sevgili

Bundan uzun, çok uzun yıllar öncesi;
İçimde duygulu bir gençlik ateşi.
Mevsim ılık ve güzel bir ilkbahar,
Aklımda yalnız sen vardın sevgilim...

Şimdi, çok uzun yıllar geçti aradan;
Ama yine dudaklarımda sanki,
O neşeli kızın ürkek nefesi...
Bir su gibi geldi geçti takvimler,
Artık mevsimlerden sonbahar!
Hala aklımda sen varsın sevgilim...

.

Abacan Aşkısev Şenkal

Sevgiliye

Gözlerinde yine o dalgın bakışlar;
Sözlerin kimi zaman beni yaralar,
Kırgın kalbim kederle dolacakken,
O narin ellerin beni oyalar...

Bir sabah yeli gibi serin tenin,
Bir karanlık gece gibi gözlerin.
Bir açılıp, bir solan gonca gibisin;
En çok o huyuna kızar ama
En çok da o huyunu severim...

Sevgilim

Gözlerinde masmavi bir pırıltı,
Yanaklarında küçük gamzeler var.
Dudaklarında sıcak bir tebessüm,
Saçlarında yumuşak dalgalar...

Kalbinde hep mutlu olma isteği,
Aklında belki başka biri!
Ellerin ellerimde sımsıkı,
Hayalinde tatlı düşler var...

Sensizlik

Sensizlik bana keder,
Kalbimde daima varolan!
Yokluğun içimde hüzün,
Eksikliği hep duyulan...

Sensizlik gözlerimde yaş,
Damla damla boşanan!
Benliğimle bir savaş,
Her gün yeniden yaşanan...

Sensizliğimi Hatırlarım

Yağmur pencereme her vurduğunda,
Sokaklar karanlık olduğunda,
Geceleyin gözümü her yumduğumda,
Sensizliğimi hatırlarım...

Her sağanak yağmur sonrasında,
Simsiyah göklere baktığımda,
Toprağın kokusunu duyduğumda,
Sensizliğimi hatırlarım...

Senin İçin

Sana herşeyimi vermek isterdim;
Aşkımı, sevgimi, kalbimi...
Seni her zaman mutlu etmek,
Ama olmadı yapamadım!

Seni her gördüğümde;
Koşup yanına gelmek,
Sımsıkı sarılmak isterdim,
Ama olmadı yapamadım!

Sen ve Ben

Bugün eski albümleri karıştırırken odamda;
Verdiğin resmi buldum sayfalar arasında...
Üzerindeki tozu silerken ızdırapla,
Yıllar öncesine döndüm o anda:
Güzel bir yaz mevsimiydi galiba,
Hava açık, güneş parlak semada,
Kuşlar cıvıldaşırken ağaçlarda,
Yaz çiçeklerinin hoş kokusu etrafta,
Ne mutkuyduk o sıcak Ağustos' ta!
Sen ve ben beraberiz: Gülümserken bana
Hiçbir tasa yoktu çocuk kalbimde,
Gözlerinin yeşili yaprak yaprak ağaçlarda,
Sarı saçların danseder rüzgarda,
Zarif ellerin sımsıkı avuçlarımda...
Beraberce otururken biz o kumsalda,
Başka hiçbirsey yoktu aklımızda,
Benim senden, senin benden başka...

Sen Mavi Ben Mavi

Zamanın durduğu bir yerde uyandığında;
Yüreğinde serin, berrak bir duygu seli.
Mehtap doğmadan karanlığın sularına,
İçinde yanan özlemlerin sıcak ateşi...

Hasret kapılarından geç, duygu denizinde yıkan,
Gece sarsın bedenini, soğuk gölgelerde kurulan...
Yıldızları izle, hüznün kayığına bindiğinde,
En sevdiğin şarkıyı mırıldanan rüzgarı dinle.

Sen Benim Rüyamsın

Dünyamı aydınlatan güneşimsin,
Gecelerime doğan mehtabım;
Kuruyan dudaklarımı ıslatan,
Bir küçük damlasın sen!

Yüreğimi dağlayan ateşimsin,
Ruhumda pırıldayan elmasım;
Benimle yalnızlığımı paylaşan,
Bir kınalı kuşsun sen!

Sen Beni Affet

Vazgeçtim, kaybettim herşeyimi,
Tükettim, yıprattım benliğimi,
Özledim, öldürdüm geçmişimi,
Ben seni affedemem, sen beni affet!

Çalıştım çabaladım yapamadım,
Ağladım, haykırdım unutamadım,
Seni sevmelere zaten doyamadım,
Ben seni affedemem, sen beni affet!

Sen

Sen, benim yağmur tanem,
Sen, benim hüznüm, sevincim,
Sen, tenimde ateş, dudaklarımda aşk şiirim,
Sen, aldığım nefes, en sevdiğim güzellik,
Sen, masallardaki peri kızı...
Sen, bir goncagül kıpkırmızı,
Sen, masmavi bir deniz, fırtınada sığındığım.
Sen, küçük bir kız hep sevdiğim,
Sen, aşk kadını sevgimi yaşatan!
Sen, arkadaşım, dostum, sırdaşım,
Sen, benim ablam, başım sıkışınca omzunda ağladığım...

Sen, umudum yarınlarda,
Sen, özlemim rüyalarda,
Sen, en sevdiğim, hülyalarda,
Ah! Sen var ya sen!
Sen benim herşeyimsin...

.

Abacan Aşkısev Şenkal

Peri Kızı

Aralandı yeniden kalbimin kırık penceresi;
Yankılandı aynı güzel ses taa derinlerinde...
Pembe hayaller arasında bir perinin busesi.
En mutlu şarkısında bile, bir bülbülün çilesi,
Rüyalar kadar saf, karanlıklar kadar hüzünlü...

Aklımdan geçerken nice nice eski saatler;
Yapayalnız ama huzurlu, bazen kalabalık geceler,
Parlarken bir yıldız, yeni günün seherinde,
Engin denizlerde masmavi, kuytu bir köşede hazin,
Rakseder durur bir küçük nazlı edalı peri kızı...

O Şarkı

Hani bir şarkı vardı ayrılığı anlatan;
Tekrar tekrar kanatan içimdeki yarayı.
Benden usulca birşeyler kopartan,
Sen ise gülümserdin, söylerken o şarkıyı...

O şarkı beni hep duygulandırır;
Hatırlatır pek çok eski anıyı,
Gözlerimde maziyi canlandırır,
Unutulan pek çok eski hatırayı...

Nurlu Rüyalara

Bir gece yeniden hüznün ufuklarına yelken açarken;
Güzel gözlerin gönlümün aynasında tatlı bir hoş seda.
Yüreğim duygulu bir bakışa, sıcacık sözlere hasretken,
Kimbilir bahçemde filizlenen, belki de bu en son sevda...

Ben hala kaybettiğim ruhumun diğer yarısını ararken,
Geriye bir parça sevginin kalmadığı yaban diyarlarda,
Ellerimi bomboş, ürküten karanlıklara nafile uzatırken,
İstediğim sadece küçücük bir tebessümdü dudaklarda...

Mutluluk

Mutluluk, herkesle olmak değil;
En zor anında yanında olacak,
Güçlüklere seninle karşı koyacak,
Gerçek dostlar bulabilmektir.

Mutluluk, sadece gülmek değil;
Herşeyi gönülden duyabilmektir.
Sevginin güzelliğini görebilmek,
Hayattan daima zevk alabilmektir.

Maziye Özlem

Güzeldir yaşamak bir bahar günü,
Geleceğe bakarak anmak dünü.
Pırıldayan yıldızlarda dolaşmak tek tek,
Gece mehtabın ışıltısını seyretmek...

Yalnız ama mutlu bir bahar akşamı;
Rüzgarın fısıltısında bile sevinç olmalı!
Karanlığın içindeki o ışık tarlası
Görenlere parlaklığından neşe katmalı.

Maziye Baktığımda

Yine o hüzünlü hatıralara daldık;
Manalı gözler yaşla dolduğunda,
Nasıl da geçti gitti yıllar hayret!
Herşey ne güzeldi son uyandığımda...

Mutluluk şarkıları çalınmıyor artık,
Izdırap dolu kalpler yokluğunda,
Dudaklar senin o sıcaklığına hasret,
Kuşlar ötmüyor gün doğduğunda...

Küçük Yelkenli

Uzaklarda gezen küçük yelkenli;
Dalgaların üzeride salınır hevesli.
Kıpırdayan denizin içinde,
Bir yol arar kendi kendine...
Bazen rüzgarlarla yarışır,
Bazen yapayalnız gezer.
Gün batarken süzgün olur,
Yorgun ve yalnız kalır!
Kararan gökyüzüne meydan okur,
Bir gayretle sallanıp durur.
Karanlıklar çökmeden ufka,
Son bir kere görünür bana...
O, küçük ama mağrur yelkenli,
Rüyalarımdaki hayalin gibi!
Zaman zaman hatırlatır seni,
Seni ve seninle geçen günleri...
Hatıralardaki mutluluk gibi,
Yavaşça kaybolur küçük yelkenli!

.

Abacan Aşkısev Şenkal

.

Küçük Serçe

Güzün sihirli değneği doğaya değince,
Yaprakların rengi sarıya, ala dönünce,
Ara sıra serin serin rüzgarlar estikçe,
Aklımda canlanırdı binbir ayrı düşünce...

Her şafak vakti veda ederken gece,
Karanlıkların saltanatı sona erince,
Hiç değişmezdi; aynı canlılık aynı neşe,
Işıyan günü müjdelerdi yüzlerce serçe...

Küçük Bir Heves

Bir küçük tebessüm arar bazen insan;
Nice nice yollara açılır o tebessüm!
Bir küçük mutluluk, küçük bir umut,
Aradığını bulamaz çoğu zamam...

Bir küçük sevgi arar bazen insan;
Dolu dolu yüreklere ulaşır o sevgi!
Bir yanda mutluluk, bir yanda hüzün,
Kalbindekini söyleyemez çoğu zaman...

Kış

Görünmez olur solgun güneş,
Kara bir perde çöker her yere,
Gölgelenir, donar ışıklar,
Hava soğur aniden!
Issızlaşır bütün sokaklar,
Yağmur başlar yeniden...
Rüzgar uğuldar soğukta,
Kuytularda tek tük kediler,
Ara sıra birkaç insan,
Telaşla evlerine gitmekteler.
Çamurlu, tenha yollar,
Bacalardan tüter duman,
Gökyüzünde şimşekler çakar,
Yıldırımlar düşer bazen!
Bakarken buğulu penceremden,
Yağmur başlar yeniden...

.

Abacan Aşkısev Şenkal

Kaybolan Yarınlar

Kaybolmuş anılarım,
Kaybolmuş hatıralar.
Özlemle, umutla dolu,
Kaybolan yıllar...

Kaybolmuş kitaplarım,
Bomboş şimdi raflar.
Kimbilir nerede saklı,
Kaybolan sayfalar...

Kaybolan Ümitler

Bir yudum mutluluk ise kalpte azalan,
Bir küçücük tebessüm ise dün yaşanan,
Bir tek eski dost ise özlemle aranan,
Yalnızlık ise karanlıklarda duyulan,
Son bir gonca gül ise hayallerde solan,
Yıllar değil midir senden tek tek çalınan!
Ümidin değil midir ruhunda kaybolan...

.

Abacan Aşkısev Şenkal

Kadın

Saçlarında rüzgarın fısıltısı,
Gözlerinde denizin dalgaları,
Dudaklarında aşk kıvılcımları,
Yüzünde saklı kainatın sırları...
Mevsimler ondan ilham almış;
Kış, vücudunun beyazlığından,
Yaz, sıcacık bakışlarından,
İlkbahar, neşeli cıvıltısından,
Güz ise hüzünlü tarafından...

Kaderim Ve Ben

Ben bir sevgiliyim gönüllerde,
Sade bir hatıra resimlerde.
Yalnızca hüzün olurum bazen,
Damla damla ıslak gözlerde...

Çok çok eskilerden bir anıyım,
Kimi zaman tenha yerlerde.
Bazen mutluluk olur adım,
Safça gülümseyen yüzlerde...

27 Mayıs 2010 Perşembe

Huzur İçinde Uyu

Akşam olur, heryerde canlanır geçmişten izler,
Karanlıklarda eski yılların cezbeden kokusu.
Neşe dolu, kimi zaman hüzünlü nice sözler,
Dağların sığmadığı koca gönüller dolusu...

Dudakta hep taze duruyor o sevgiliden izler,
Bir nehir çağıldar enginde, daima berrak suyu.
Aşkın ateşini derinlerinde gördüğüm gözler,
Dünyaya kapandı artık, huzur içinde uyu!
.

Abacan Aşkısev Şenkal

.

Hayallerimdeki Hayal Şehir

İstanbul' dayım uzun yıllardan sonra;
Kulaklarımda hüzünlü bir rast şarkı,
Bugünü yaşayarak geçmişe dalarken
Eski Ramazan'ların o huzurlu iftar tadı,
Boğazda görünür mağrur Topkapı Sarayı...

Ufukta sıcacık güneşin son kızıllığı,
Rüzgarın nefesi savurur saçlarımı,
Denizin kokusunu çekerken içime,
Hayal şehir İstanbul uyanır içimde,
Sereserpe uzanır gözlerimin önünde...

Hüzün Yüzlü Sevgiliye

Bir tek dün vardı!...
Bugün yaşanmadı,
Yarın olmayacak!
Ayrılmadan önce
Son hatırladıklarım:
Tatlı bir buse,
Sıcak bir tebessüm
Ve titreyen dudakların olacak...

Hatıralara Daldım

Bir bahçe yaptım olmayan resimlerinden,
Gözyaşlarımla can verdim güllerine.
Dünyalar kurdum, sonra yıktım sözlerinden,
Özlemle daldım yüzyıllar öncesine...

Koskoca bir kalbin derinliklerinden,
Mazinin sıcacık, pembe günlerine...
Fırtınalar kopan aşk denizlerinden,
Eski anıların, düşler ülkesine...

Gönlümün İstediği

Bir sevgi ki, asla azalmamış,
Bİr heves ki, hiç tadılmamış,
Bir rüya ki, sabah uyanılmamış...

Bir sevgili ki, teni okşanmamış,
Bir gonca gül ki, hiç solmamış,
Bir buse ki, izi kaybolmamış...

Geceler

Karanlıklar içinde gizemli,
Sessizliğe giden bir yol sanki.
Etraftaki sisli gölgeler,
Hiç bilinmeyenin sırrı gibi!
Ulaşılamayan bir soru,
Kasvet kokan geceler...
Yıldızların ışığı altında,
Kuytularda buluşur iki sevgili,
Ama hiçbiri bilmez ki

Eski Mektup

Bir mektup çok eskilerden;
İçinde tanıdık bir yazı.
Sonunda ise yazanın imzası...
Belli ki, o an çok sevinçli,
Müjdeler veriyor gelecekten.
Sıcaklığı mektuba vurmuş,
Anlıyorum dost cümlelerden.
Pek çok yeni şey olmuş

Gecedeki Hayaletler

Yine yağmurun hüznü sokaklarda,
Bir mehtapsız geceye ağlar!
Soğuk mezarların ıssızlığında,
Yüreğimde yitip giden aşklar...

Özlediklerim benden uzaklarda,
Uçup gitti bitmez denen yıllar!
Sevdiğim masalların aynasında,
Camlardan süzülür gider hatıralar...

Eylül

Azalır yavaş yavaş, kalmaz yazın sıcağı;
Neşesi kaçar kalbimin, solar bir beyaz gül!
Kararır gün be gün bahçemin parlak ışığı,
Bu sene işte yeniden geldi çattı eylül...

Sararır sevdiğim ağaçların yaprakları,
Kuruyan dallarında ötmez olur bülbül!
Aklıma eski aşklar getirir güz rüzgarı,
Hatırladıkça hüzünlenir kırgın gönül...

En Son Bahar

Sessizce akıp giden zaman,
Çok şeyler götürdü benden.
Düşündüm zaman zaman,
Geriye ne kaldı benliğimden!

İşte yeniden güneş doğuyor,
Ufukta beliriyor yepyeni bir gün.
Gece böcekleri tek tek susuyor,
Kapanıyor sayfası dünün!

İstanbul

Seni görüyorum yine İstanbul
Gözlerimle kucaklar gibi uzaktan
Minare minare, ev ev
Yol, meydan

Geliyor Boğaziçi'nden doğru
Bir iskeleden kalkan vapurun sesi
Mavi sular üstünde yine
Bembeyaz Kızkulesi

İmkansız Tesadüfler

Cahit Sıtkı Tarancı'ya-

Susamis, analara, ogullara, kizlara kardesim,
Su,
Susamis vakte.

Şimdi çıkıverecek karşıma arkadaşım,
Mektebe gitmek için geçtiğimiz şu yoldan.

Babam tok sesiyle birden çağıracak: 'Ziya!'
Kalbimde eski sevinç, dallarda eski bahar.

Gözlerimi kapatıp: 'Bil?' diyecek birisi.
Bir mahşer ortasinda şaşırıp kalacağım.

Ve girecek koluma bir melek gibi karim.
Saracak etrafımı doğmamış çocuklarım
.

Ziya Osman Saba

Her Akşamki Yolumda

Her akşamki yoluma koyulmuş gidiyorum.
Her akşamdan vücudum bu akşam daha yorgun.
Öyle istiyorum ki bu akşam biraz sükûn,
Bir cami eşiğine yatıversem diyorum

-Rabbim, şuracıkta sen bari gözlerimi yum!
Sen, bana en son kalan, ben senin en son kulun;
Bu akşam, artık seni anmayan İstanbulun
Bomboş bir camiinde uyumak istiyorum.

Her Akşam Bu Odada...

Daha çok anlıyorum kıymetini
Her akşam bu odada buluşmamızın.
Farkında olmaksızın o kadar mesut,
Dereden tepeden konuşmamızın.

Dinlemek böyle saatlerce, sözünü,
Görebilirken daha yüzünü.
Bırakmak istemiyor elim elini.
-Sallamadan ah hiçbir veda mendilini-

Güz

Çiçeğin rengi soldu, bitti şarkısı kuşun.
Yol tenha, dal mecâlsiz, su durgun.
Tabut yapılan tahta, ev ev taşınan odun.
Bahar, ümit yerine, ey kış, içimde korkun!

Allahim! kararmasa şu göğün...
Dal senin, ağaç senin, döktüğün
Yapraklarla, mevsimlerle, gün gün.
Geçip gidişi ömrün...
.

Ziya Osman Saba

Geçen Zaman

Hiç olmazsa unutmamak isterdim.
Eski geceler, sevdiklerimle dolu odalar...
Yalnız bırakmayın beni hatıralar.
Az yanımda kal çocukluğum,
Temiz yürekli uysal çocukluğum...
Ah, ümit dolu gençliğim,
İlk şiirim, ilk arkadaşım, ilk sevgim...
-Doğdugum ev. Rahatlıyacak içim duysam

Emanet

Geri vereceğiz hepsini...
Bunca yıllık vücudumuz; el, kol, ayak,
Öpüştüğümüz dudak;
Yeşilini gözlerimizin, mavisini.

Tepeden tırnağa, kemiğini, derisini,
Kadın, erkek, yaşlı, genç
Er geç
Bir tabut içinde, hepsini.
.

Ziya Osman Saba

Çocukluğum

Çocukluğum, çocukluğum...
Uzakta kalan bahçeler
O sabahlar, o geceler,
Gelmez günler çocukluğum.

Çocukluğum, çocukluğum...
Gözümde tüten memleket.
Artık bana sonsuz hasret,
Sonsuz keder çocukluğum.

Bütün Saadetler Mümkündür

Bütün saadetler mümkündür..
Şu kapının açılması,
İçeri girivermen,
Bahar, kuşlar, gündüz.
Ve bütün dünya
Bir an içinde gürültüsüz.

Bütün saadetler mümkündür...
Bahtsızların biraz gülümsemesi...
Körlerin gün görmesi,
Mümkündür bütün mucizeler...
Ana, baba, evlat, bütün kaybolanlar...
Ebedi bir sabahta buluşmamız bir daha.

Ölüler! Hepimiz için yalvarın Allah'a...
.

Ziya Osman Saba

Bu Vakitsiz Giden Yaz

Bu vakitsiz giden yaz, erken inen akşamla,
Kapanmış pancurlara dayıyarak başını,
Dinle solgun bahçenin kalbe anlattığını,
Ağacın yaprak yaprak, havuzun damla damla.

Kuşlar sanki yaralı, benzin sararmış gamla,
Duymak güneşin, rengin bizi bıraktığını,
Günler günü vefasız leyleklerin akını.
-Ah uzak palmiyeler... Kaçmak, seninle, yazla.

Ben Dervişim Diyene Bir Ün Edesim Gelir

Ben dervişim diyene, bir ün edesim gelir
Seğirdüben sesine, varıp yetesim gelir

Sırat kıldan incedir, kılıçtan keskincedir
Varıp anın üstüne, evler yapasım gelir

Altında gayya vardır, içi nar ile pürdür
Varuben ol gölgede, biraz yatasım gelir

Oda gölgedir deyu, ta'n eylemen hocalar
Hatırınız hoş olsun, biraz yanasım gelir

Ben günahımca yanam, rahmet suyunda yunam
İki kanat takınam, biraz uçasım gelir

Andan Cennete varam, Cennette huriler görem
Huri gılmanı, bir bir koşasım gelir

Derviş Yunus bu sözü, eğri büğrü söyleme
Seni sigaya çeken bir Molla kasım gelir
.

Yunus Emre

Behey Kardaş

Be hey kardaş hakk'ı bulammı dersin,
Hakk'a yarar amel işlemeyince
Tarikat sırrına eremmi dersin,
Kamil mürşid sana söylemeyince.

Özenirsen gardaş, tevhide özen.
Tevhiddir nefsinin kal'asın bozan
Hiç kendi kendine kaynarmı kazan
Çevre yanın ateş eylemeyince.

Aşkın Aldı Benden Beni

Aşkın aldı benden beni
Bana seni gerek seni
Ben yanarım dün ü günü
Bana seni gerek seni

Ne varlığa sevinirim
Ne yokluğa yerinirim
Aşkın ile avunurum
Bana seni gerek seni

Aşk Bezirganı

Aşk bezirganı
Sermaye canı
Bahadır gördüm
Cana kıyanı

Zehi bahadır
Can terkin urur
Kılıç mı keser
Himmet giyeni

Aşk Ateşi

Girdim aşkın denizine bahrılayın yüzer oldum
Geştediben denizleri Hızır'layın gezer oldum

Cemalini gördüm düşte çok aradım yazda kışta
Bulamadım dağda taşta denizleri süzer oldum

Sordum deniz malikine ırak değil salığına
Girdim gönül sınığına gönülleri düzer oldum

Aşk

İşidin ey yârenler
Kıymetli nesnedir aşk
Değmelere bitinmez
Hürmetli nesnedir aşk

Dağa düşer kül eyler
Gönüllere yol eyler
Sultanları kul eyler
Hikmetli nesnedir aşk

Aşk'ın Beni

Gözüm seni görmek için elim sana ermek için
Bu gün canım yolda kodum yarın seni bulmak için

Bu gün canım yolda koyam yarın ivazın veresin
Arz eyleme uçmağını hiç arzum yok uçmak için

Benim uçmak neme gerek hergiz gönlüm ona bakmaz
İşbu benim zarılığım değildürür bir bağ için

Aşıkmı Diyem

Erenlerin gönlünde ol sultan dükkan açtı
Nice bizim gibiler anda konuban geçti

Cümle erenler uçtu dağlar yazılar geçti
Aşk kazanına düştü kaynayıbanı pişti

Bu dünyanın meseli benzer murdar gövdeye
İtler gövdeye düştü Hak dostu kodu geçti

Aşıkmı diyem ona can terkini urmadı
Aşık ona diyeler kim melamete düştü

Yine esridi Yunus Taptuk yüzün görelden
Meğer onun gölünden bir cur'a şerbet içti
.

Yunus Emre

Aşık Kendi Kanını

Helal kıldı ma'şuka aşık kendi kanını
Ma'şuk nakşından okur aşk eri Kur'anını

Yardan ayrı olunca asılıp ölmek yeğdir
Aşık kendi bırakır boynuna urganını

Gitmez aşık gözünden hergiz ma'şuk hayali
Nitekim zilha verir Yusuf'un nişanını

Dirlik budur aşıka ma'şuk yolunda öle
Sorarlar ise aydam aşıkın burhanını

Belkıys ile Süleyman aşka düştü bir zaman
İsteyip bulmadılar bu derdin dermanını

Gökteki Harut Marut aşk için indi yere
Zühre yüzün görecek unuttu Rahman'ını

Güzaf görmen siz aşkı kime oğradı ise
Sultanı iltir baştan yitirir hanmanını

Ferhat bu aşk yolunda başın külünge tuttu
Hüsrev Şirin derdinden dosta verdi canını

Leyli'yle Mecnun işi acebdür ( ür ) bu halka
Abdürrezzak terk etti aşk için imanını

Zemane vefaları cefa gelir yunüs'a
Bir doğru yer bulucak fidi kılar canını
.

Yunus Emre

Gözlerin Gök-Yüzünde Bir Dolunay

Diyelim
ki sessiz gecede poyraz…

Sis çökmüş o heybetli dağlara;
yurdun
da kar altında, gözlerin gök-
yüzünde bir dolunay.

Ey Hayat

E y h a y a t, s e n ş a v k ı s u l a r d a b i r d o l u n a y s ı n.
A s l ı n d a y o k u m b e n b u o y u n d a,
ö m r ü m b e n i y o k s a y s ı n…

Yaşam bir ıstaka;
gelir vurur ömrünün coşkusuna.
Hani tutulur dilin,
konuşamazsın…

Tırmandıkça yücelir dağlar.
Sen mağlupsun sen ıssız
ve kalbinde kuşların gömütlüğü;
tutunamazsın!

Dışarıda Üşüyen Haziran Kalbimde Hazan

“Uygarlık ve barbarlık kardeştir.”
-Havel-

Dünya sığmıyor insana Havel,
yüzlerdeki, yüreklerdeki maske,
parada kir, suda klor, havada nem,
yüksek borsa, alçak basınç
ve kanun hükmünde ihanetler, sahtekâr jestler.

Defolu Çıkan Hayat ve İyi Yürekli Çocukların Serencamı

I
Uzun boylu ağrılara atıldım.
Sokaklarda hırçın rüzgârlara katıldım.
İyi yürekli çocuklar sessizce büyümekte:
“Dünyanın şavkı kendine,
efkârı bize mi? ” demekte;
kimileri taburlara, koğuşlara gitmekte,
kimileri sidikli döşeklerde upuzun uykulara
düşmekteydiler.
Uzaklarda yaşlı çam ağaçları sessizce
çürümekteydiler...

İyi yürekli çocuklar,

Dağlarda Ölmek İsterim

Ömrümde nice sızı var
kışların önü, sonu var.
Kalbim bu kuşatmalarda dar;
dağlarda ölmek isterim.

Ben ateşten, hınçtan doğdum.
Üç beş kuruşa kul oldum,
yetmedi de mahpus oldum;
dağlarda ölmek isterim.

Dağlar Dağıldı Kentler Yenildi Diyorlar

“Şarkılarımda ağlamak var bir şarkıya.”
-Ülkü Tamer-
I
Artık hayatlarımız düşlerinden sökülüp monte ediliyorlar. Üstümüzde ne
kuşlar ne dolunay... Böyle alkole batmış akşamlar, sersem sabahlar; gittikçe tuzak, sevdikçe ihanet, sevdikçe batak! Herkes kavramış da ötekini çaresiz- liğinden emeğinin tabutuna zar atıyorlar; sonra her gece alkolün esrik tadın- dan etin vahşi tadına sızıyorlar ve sokak çocukları her gece gökyüzüne eksik yatakların şarkısını söylüyorlar...

Dağınık Gazel

“Eski güzel şeylerden değil,
yeni kötü şeylerden başlamak gerekir.”
-Water Benjamin-

Göç
geçer...

Geçer ayrılıklar baladı.
Siyah bir orman olur gençliğimiz.
Bize böyle pay kalır.
Bize böyle pay kalır...

Buğulu Atlas

“Bir şiirde, bir satır saklayabilir başka bir satırı
Nasıl ki bir kavşakta bir tren belki örter bir treni
...
Aşkta, başka bir sitem saklayabilir bir sitem
ve küçük bir serzenişte, koskoca bir şikayet gizlidir belki
Bir adaletsizlik bir başkasını saklayabilir-bir sömürgeci bir başkasını
Bangır bangır bir kırmızı üniforma bir tane, bir tane daha! ”
-Kenneth Koch-

Bitme

Bitme, bak, içtim, yürüdüm, kederlendim
Denize girdim, üşüdüm, sana geldim.

Düş bitmeden sen bitme.
Bitmeden sevgi gitme…

Bitme! Bak, koştum, savruldum, hep örselendim.
Cıgara ziftlendim, ille de seni sevdim.
Uzaklarda öyle çok kederlendim.

Günler bitmeden bitme.
Bitmeden hasret gitme…

26 Mayıs 2010 Çarşamba

Gülüşün

Gülüşünde bir mana var,
Saklayamazsın.
Sarılışında ne düşler,
Ne düşükler,
Sakınamazsın.

Aynı yolları,
Kimsesiz mekanları,
Birlikte özleme hasreti...
Yalnızlığımın dert ortağı gastrit...

Ey Halkım!

Sevidir öz türkçe
Tüm belaların mümessili
Her dilde aynı sızıyı hatırlatır
Yalnızlık
Bakma kemik sesidir sesimin içine sızan
Kırılmaktadır sabah akşam
Eklemlerim fire vermektedir ek yerlerinden
Ruhumdaki
Dikiş izleri belli olmaktadır
Evet değirmende bir başak kederidir un
Ama suyla hamur olacak bir şey değildi bu kördüğüm...
Sen bir sokak oluyorsun bazı
Bazı bir koku
Birinin saçına sinen
Sen bir şaka oluyorsun bazı
Durup dururken aklıma gelen
Sen bir çift göz oluyorsun bazı
Bir tek sözü bile aklında tutamayan
Herkes kötü davranıyor bana
Sözüm kesiliyor
Ve kanıyor en zayıf harfinden
Saçım çekiliyor

Depo Çavuşu Konyalı Mustafa'nın Şiiri

ağbi, dedi
bir söz var,
dilimle yüreğim arasına sıkışmış
belki on yıl belki onbeş
gider gelir
usumun uslanmayan yerlerine,
bir şiirinde, dedi
yazarsan, dedi
çok makbule geçer
belki makbul saymayacağım bu isteğim,
yazarsan eğer, dedi
şöyle kocaman harflerle:
İSYANLARDAYIM, diye
kepime yazdığım gibi şöyle,
o kepi hep çıkarırız
ne zaman ismin anılsa hanemizde...
olur dedim be çavuşum,
yazarız...
şiir dediğin kimin içindir mustafa?

.

Yılmaz Erdoğan

Çöl Daha İyi!

Çöle kıyısı olan kentlerin
limanları sıkıcı olur
kuş uçar gemi geçmez,
kervan zaman içinde.
böyle kentlerde insan
fırtına gibi sever,
sevdiği için ağlamayı.

Cemre

gözüme ilişti gözün
içimde infilak saati!
yasak baktın nikotin sıcaklığıma,
bir sigara daha yaklaşıyor bahar...
ellerin yanında değil,
gemiler kalkıyor avuçlarından
bütün limanlara bir telaş,
yaklaşıyor bahar...

Büyüyorum

Büyüdükçe,
sentetik zamanlara
kangren ayaklar bastım,
izi kaldı
ömrümün...

Kara çaldılar yüzüme
bütün kara parçalarında
elbette
'afrika dahil'
parça başı çalışan
kiralık katildi zaman.

Gülüşüm sivas yangını,
ağlarsam kızma...
ölmek bile
yakışıyor bazı adama...

.

Yılmaz Erdoğan

Bu Yol Nereye Gider

bir kuğunun boynuna dokunurken…

yol bir yere gitmez
içerde
düz saçlara uğrar
ayak üstü bir akşamüstü
her plansız ürperişin sonu
hüsran
ve hüsran
çok sanat müziği bir kelimedir

Bir Nevi Otuzüç Yaş şiiri

Artık kısa pantolonlu çocukları
Gençlik parkına götürmüyorlar
Ve anneler trafik lambalarında köylü değiller o kadar
Locadaki farelerden bile kemirgen
Gişeci kadın nur sinemasında
En sevdiğim karate filmi
Tek kollu kahramanımızdı vang yu
Ve ondan çok kollu doğmuştu bruce lee
Ki genç yaşta kaybettik kendisini

Bir Mevsimin Acı Gerçekleri

""Bir tek dileğim var mutlu ol yeter” sözünün
bir kamyon yükü
anlam taşıdığı günlerdi

Kaldırımlar toz ve kağıt topakları
Ankara’nın
Ankara’nın sonbahar yaprakları
ayvalar sarı
hüzünler olgun
yaz yorgunu gövdeler serili betonlarda

Bildiğin Gibi Değil

Bizi bilirsin;
avuçla su içmeyi
marifet biliriz,
yenilmeyi bir de
kendi sahamızda...

bizi bilirsin;
saçımızı ıslatmayı fiyaka biliriz,
limonla!
tesbih yaparız,
düş kırıklarından..

İşte Böyle

Yalnızım.
Gündüzler, geceler boyu yalnız,
Ne elimden tutan dost, ne yüzüme gülen kız
Dolaşıp durduğum sokaklar ıssız.

Sokaklar unutturmaz yalnızlığımı,

Bekarım.
Beklemez yolumu penceresinde karım.
Ne bir türkü duyarım bekar odamda ince
Ne dağınık eşyama değer kadın eli
Ne olurdu her akşam eve gelince
Masal gözlü bir çocuk 'Baba' desydi.

Rüyalar unutturmaz bekarlığımı

Çirkinim.
Usandım tek başıma türküler çağırmaktan
Biliyorum güzel değil gözlerim, dudaklarım
İçinizden çıkıp gitsem bir gün diyordum
Başladığım bütün türküler yarım
Öyle bakmayın yüzüme kahroluyorum...

Türküler unutturmaz çirkinliğimi...

Üstelik şairim bilemezsiniz
Her akşam rüzgar gibi sokaklara düşürek
Elleri ceplerinde birisi gezer
Bir yürek taşı gögsünde duygulu, ürkek
Ceylan Yüreğine benzer

Mısralar anlatmaz şairliğimi.

.

Yavuz Bülent Bakiler

İsimsiz Şiir

Üstüme lapa lapa kar yağıyordu yeniden
Yeniden yüreğim beyaz bir lale
Berrak sular, ışıklar, çiçekler, renkler
Yeniden karşımda birer şelale

Artık benim için ne ekmek, ne su
Sağımda, solumda vehim ordusu.
Ve hep onu, bulamamak korkusu
Soyundum yeniden büyük melale.

Gözlerin İstanbul Oluyor Birden

Seninle bir yağmur başlıyor iplik iplik,
Bir güzellik doğuyor yüreğime şiirden.
Martılar konuyor omuzlarıma,
Gözlerin İstanbul oluyor birden.
Akşamlardan, gecelerden, senden uzağım
Şiirlerim rüzgardır uzak dağlardan esen
Durgun sular gibi azalacağım
Bir gün, birdenbire çıkıp gelmesen.
Şarkılarla geleceksin, duygulu, ince
Yalnız gözlerime bak diyeceksin.
Ellerim usulca ellerine değince
Kaybolup gideceksin
Bir elim seni çizecek bütün pencerelere
Bir elim seni silecek.
Kalbim: Ebemkuşağı; günde bin kere
Senin için yeni baştan can kesilecek.
Ne güzel seni bulmak bütün yüzlerde
Sonra seni kaybetmek hemen her yerde
Ne güzel bineceğim vapurları kaçırmak
Yapayalnız kalmak iskelelerde.
Seninle bir yağmur başlıyor iplik iplik,
Bir güzellik doğuyor yüreğime şiirden.
Martılar konuyor omuzlarıma,
Gözlerin İstanbul oluyor birden.

.

Yavuz Bülent Bakiler

SEN PİŞMANLIĞI BİLMEZSİN...

Gözlerin olmasaydı, beni ağlatmasaydı
Alıp giderdim başımı uzak iklimlere yarın
Hani bahar gelince pembe güller açar ya
Senin de öyle mektupların.

Şarkıların, türkülerin en güzel olduğu yerden
Ne olursun bir ses getir bana yetecek.
Seni güzelliğin mi alıp götürdü birden?
Ama bu yalnızlık beni hep kahredecek.

Burası İstanbul mu böyle yosun kokulu?
Gel gitme vakit erken.
Gel Beyazıt Kulesi'nden türküler söyleyelim.
İstanbul bu kadar güzelken

Şimdi Japon türküleri söyleniyor gel!
Rüzgar gibi uzaklardan, yelken gibi denizlerden
Gel bırakma sokaklarda böyle yapayalnız beni
İSTANBUL BU KADAR GÜZELKEN.

.

Yavuz Bülent Bakiler

Gel

Nasıl ağlamıştın öyle akşam sokaklarda.
Birden nasıl büyümüştü içimde yerin?
Japon türkülerine benziyordu gözlerin
Sen japon türkülerini bilmezsin...

Pişman oldum yaptığıma o günden beri
Gel gitme çocuk!
Buruk bir acı çöker yüreğime geceleri
Nereye bu hazin yolculuk

Yavuz Bülent Bakiler

Farkında mısın?

Anneciğim bilmem farkında mısın?
Söylenmemiş en mübarek en aziz,
Duygularla çepeçevre çaresiz,
Sana bağlandığımın farkında mısın?

Demeden yakın ırak
Bulutlarla savrulup, ırmaklarla akarak
Sana anne diyen dilleri kıskanarak
Kapına geldiğimin farkında mısın?

Emine Bacı

Ben Numanlar Köyü'nden Emine Bacı
Yaşım belki doksanbir,belki seksensekiz.
Ellerim ayaklarım buğdaylar kadar temiz
Yaz gelince dibeklerde çaresiz
Dövülen benim benim,benim!

Benim şimdi harmanlarda savrulan
Kara topraklarda buğu,yetim ocaklarda duman
Seferberlik yıllarından beri dul kalan
Gelinim,gelinim,gelinim!...

Ellerin

Senin, ince uzun, beyaz ellerin
Yüreğimi alan bir serinlik sanki
Al bir kadife üstünde ellerin dursa biraz
Tabloların en güzeli olur inan ki.

Ellerini düşündüm geceler boyu
Ellerin içimde akıp duran su
Ellerin, türküler uykular kadar güzel
Ellerin karanfil kokusu...

Demedim mi?

Demedim mi bu hasret bitirir seni
Ay dolanır gider, yalnız kalırsın
Her gün yeni baştan dağılır, ufalırsın
Demedim mi yüreğim sevme!

İşte ne gözyaşı, ne yemin, ne söz....
Geri dönen hangi güvercinin var?
Senin hangi çiçeğini sakladı bahar?
Demedim mi aklım, inanma!

Çile

Bu şehrin sokaklarında her akşam yorgun
Sarışın kızlar dolaşır.
İsimleri teker teker benim üstüme çıkar
Sevdasını başkaları paylaşır.

Bu şehrin evlerinde esmer kadınlar oturur.
Ateş böcekleri gibi geceye karşı gerinir.
Başka delikanlılar uzanır yanlarına,
Elalem beni bilir.

Bilmiyorum, görmedim, duymadım, tanımadım
Bu sarışın kızlar kim, bu esmer kadınlar kim?
Birgün bu rezil şehrin rezil sokaklarına
Elveda diyeceğim.

.

Yavuz Bülent Bakiler

Çaresiz

ah bilsen bir bilsen duyduklarımı
sanki bir dağ ağırlığı kalkacak üzerimden
ve nehirler boşalacak bir anda içerimden
sakın bilme...

anlatsan duyarım bütün güzellikleri
erir dağlarımın başındaki kar
sussan içerimde kıyamet kopar
sakın konuşma...

İstanbul'un O Yerleri

Aşkın şeref diyârını gördümdü bir zaman.

Yıldızlarıyle başka bir âlemdi her gece.

Kıpkırmızıydı şanlı ufuklarda her şafak.


Cânanla çıktığım tepeler..başta çamlıca..

Hâlâ muhayyilemde parıldar, resim gibi,
Yârin dudaklarında bitip başlayan visâl.


Cânanla gezdiğim kıyılar, sürdüğüm hayat

Öz mavilikle çerçevelenmiş o levhada,

Ömrün murâdımızca geçen mutlu günleri.



Yaş bastı. Görmedim nice yıldır o yerleri.

Görsem de görmesem de bu indimde bir benim;

Mâdem ki şimdi her biri kalbimdedir benim.

Yahya Kemal Beyatlı

Hazan Bahçeleri

Kalbim yine üzgün, seni andım da derinden
Geçtim yine dün eski hazan bahçelerinden
Yorgun ve kırılmış gibi en ince yerinden
Geçtim yine dün eski hazan bahçelerinden

Senden boşalan bağrıma gözyaşları dolmuş
Gördüm ki yazın bastığımız otları solmuş
Son demde bu mevsim gibi benzim de kül olmuş
Geçtim yine dün eski hazan bahçelerinden

.

Yahya Kemal Beyatlı

Hayalşehir

Git bu mevsimde gurup vakti Cihangir'den bak,
Bir zaman kendini karşındaki rüyaya bırak;
Başkadır çünkü bu akşam bütün akşamlardan;
Güneşin vehmi saraylar yaratır camlardan!
O ilâh isteyip eğlence hayalhanesine,
Çevirir camları birden peri kâşânesine.
Som ateşten bu saraylarlabütün karşı yaka.
Benzer üç bin sene evvelki mutantan şarka.

Geçmiş Yaz

Rü'ya gibi bir yazdı. Yarattın hevesinle
Her anını, her rengini, her si'rini hazdan.
Hala doludur bahçeler en tatlı sesinle!
Bir gün, bir uzak hatıra özlersen o yazdan

Körfezdeki dalgın suya bir bak, göreceksin:
Geçmiş gecelerden biri durmakta derinde;
Mehtap... iri güller... ve senin en güzel aksin...
Velhasıl o rü'ya duruyor yerli yerinde!

.

Yahya Kemal Beyatlı

Gazel

Vur pençe-i alîdeki şemşîr aşkına
Gülbangi âsmanı tutan pîr aşkına

Ey leşker-i müfettihül ebvâb vur bug Feth-i mübîni zâmin o tebşîr aşkına

Vur deyri küfrün üstüne rekzi hilâl için
Gelmiş bu şehsüvar-ı cihangîr aşkına

Düşsün çelengi rûmun eğilsin serî firenk
Vur Türk'ü gönderen yed-i takdîr aşkına

Son savletinle vur ki açılsın bu surlar
Fecr-i hucûm içindeki tekbîr aşkına

.

Yahya Kemal Beyatlı

Ezan

Emr-i bülendsin ey Ezan-ı Muhammedi.
Kafi değl sadana Cihan-ı Muhammedi.
Sultan Selim-i Evvel'i ram etmeyip ecel,
Fethetmeliydi alemi Şan-ı Muhammedi.
Gök nura garkolur nice yüzbin minareden
Şehbal açınca Ruh-u Revan-ı Muhammedi
Ervah cümleten görür Allah-ü Ekber'İ
Akseyleyince arşa Lisan-ı Muhammedi

.

Yahya Kemal Beyatlı

.

Eylül Sonu

Günler kısaldı. Kanlica'nin ihtiyarları
Bir bir hatırlamakta geçen sonbaharlari.

Yalniz bu semti sevmek için ömrümüz kısa...
Yazlar yavaşca bitmese, günler kısalmasa...

İçtik bu nadir içki'yi yıllarca kanmadık...
Zor böyle zevke tek bir ömür yetmiyor, yazık!

Ölmek kaderde var, bize urkuntu vermiyor;
Lakin vatandan ayrılışın ıstırabı zor.

Hiç dönmemek ölüm gecesinden bu sahile,
Bitmez bir özleyiştir, ölümden beter bile


Yahya Kemal Beyatlı

Erenköyde Bahar

Cânan aramızda bir adındı,
Şîrin gibi hüsn ü âna unvan,
Bir sahile hem şerefti hem şan,
Çok kerre hayâlimizde cânan
Bir şi'ri hatırlatan kadındı.

Doğmuştu içimde tâ derinden
Yıldızları mâvi bir semânın;
Hazzıyla harâb idim edânın,
Hâlâ mütehayyilim sadânın
Gönlümde kalan akislerinden.

Mevsim iyi, kâinât iyiydi;
Yıldızlar o yanda, biz bu yanda,
Hulyâ gibi hoş geçen zamanda
Sandım ki güzelliğin cihanda
Bir saltanatın güzelliğiydi.

İstanbul'un öyledir bahârı;
Bir aşk oluverdi âşinâlık...
Aylarca hayâl içinde kaldık;
Zannımca Erenköyü'nde artık
Görmez felek öyle bir bahârı.

.

Yahya Kemal Beyatlı

Endülüs'te Raks

Zil, şal ve gül. Bu bahçede raksın bütün hızı...
Şevk akşamında Endülüs üç def' kırmızı...

Aşkın sihirli şarkısı yüzlerce dildedir.
İspanya neşesiyle bu akşam bu zildedir.

Yelpâze çevrilir gibi birden dönüşleri,
İşveyle devriliş, saçılış, örtünüşleri...

Her rengi istemez gözümüz şimdi aldadır;
İspanya dalga dalga bu akşam bu şaldadır.

Alnında halka halkadır âşüfte kâkülü,
Göğsünde yosma Gırnata'nın en güzel gülü...

Altın kadeh her elde, güneş her gönüldedir;
İspanya varlığıyle bu akşam bu güldedir.

Raks ortasında bir durup oynar, yürür gibi;
Bir baş çevirmesiyle bakar öldürür gibi...

Gül tenli, kor dudaklı, kömür gözlü, sürmeli...
Şeytan diyor ki sarmalı, yüz kerre öpmeli..

Gözler kamaştıran şala, meftûm eden güle,
Her kalbi dolduran zile, her sîneden: 'Ole!'

.

Yahya Kemal Beyatlı

Duyuş Ve Düşünüş

Sevdiklerim göçüp gidiyorlar birer birer
Ay geçmiyor ki almayayım gamli bir haber.

Kalbim zaman zaman bu haberlerle burkulu;
Zihnim düşünceden dagınık, gözlerim dolu.

Kaybetti asrımızda ölüm eski hüznünü,
Lakayd olan muhimsemiyor gamli bir günü.

Çok şey bilen diyor:'Gidecek her gelen nesil
Ey sade-dil bu bahsi hayatinda böyle bil

Hiç durmadan, hayat öğtür devreden bu çark,
Ölmek sırayladır, sıralanmakta varsa fark.

İlmin derin görüşleri, aklın hükümleri
Doldurmuyor boşalmış olan hisli bir yeri

.

Yahya Kemal Beyatlı

Aşk Okudum - Aşk Dokudum

Ben bu gönül tezgahında
Aşk dokudum, aşk okudum
Erenlerin dergahında
Aşk okudum, aşk dokudum

Her güçlüğü bile bile
Göznuruyla, sabır ile
Yumak yumak, çile çile
Aşk dokudum, aşk okudum

Aşk Fısıltıları

-1-

Giyindin mi?
Tırnaklarını boyadın mı?
Ya dudakların
Onları da boya
Tara saçlarını bir güzel
Hazır mısın?
Çıkabilir miyiz
Doruklarına aşkın?
O yerlere varabilir miyiz?
Denizleri geçebilir miyiz?
El ele
Hazır mısın?
Hadi soyun öyleyse

Aşk Çizgisi

Bütün yollar aşktan geçiyor, görüyor musun?
Bir aşk çizgisi var her şeyden öte
O çizgiden başka bütün çizgiler
Aşkı tüketmede

Kimi dik çizgilerin kimi paralel
Eğri büğrüsü, düzgünü, kalını, incesi
Ve bir gün sarıyor bütün çizgileri
Ölüm çizgisi

Aşk Başlamadan Güzel

Aşk başlamadan güzel,
Kalplerde heyecan
Bakışlarda korku olduğu zaman güzel...
Birbirimize sezdirmemek için çırpınış,
Başkaları görmesin diye çabalayış,
Gözlerim gözlerinin mavisine değdiği zaman...
Aşk başlamadan güzel....

.

Ümit Yaşar Oğuzcan

Arayış

Bir taşzehir verin bana içeyim
Tek unutmak için acılarımı
Baksana; kırdılar kapılarımı
Yağmalandı kalbim, ömrüm, herselim
Kursuna dizdiler anılarımı
Yenik duştum bu savaşta neyleyim
Bir mezar nasılsa iste öyleyim
Unuttum en güzel şarkılarımı

Anılarda Yaşarken

Çekingen adımlarla sesiz ve ürkek
Bir gün uzaklardan bir giz gibi geldin
O büyülü şarkılarını söyleyerek
Gençliğimi geri getirdi ellerin

Sundun paha biçilmez güzelliğini
Öylesine diri öylesine sıcak
Böylesine bir mutluluk anladım ki
Ömür boyunca bir kez yaşanır ancak

Anı

Ne varsa en güzel üç gün üç gece
Bir kıyı şehrinde seninle yaşadık
Tutuştum,elim ellerine değince
Öylesi sıcaktın,öylesi aydınlık

Güzellikten,mutluluktan,sevgiden
Kumların üstünde bir evren yarattık
O dakikalar yaşandı mı sahiden
Bir düş müydü yoksa gercekten var mıydık

Andıkça

Anı Şair: Ümit Yaşar Oğuzcan Altıncı Mektup


Andıkça

Ne zaman seni düşünsem içim ürperir,
Seninle gecen her saat, her gün gelir aklıma.
Bir akşam vakti gelir bir deniz kıyısı gelir,
O eşsiz hatıralar bütün gelir aklıma.

Altıncı Mektup

Bir gün bir yalnızlığa düştüm yine. Başımı
ellerimin arasına aldım, sessizce ağlamaya başladım .
Önümde yarıya gelmiş bir konyak şişesi 'beni iç'
diye fısıldıyordu, 'beni iç'. Sonra yalvarmaya başladı:
'Ne olur' dedi 'ne olur haydi iç beni'.

Aldanış

Yıkılmak,ezilmek her gün biraz daha
Dostlar değişiyor aldanmalar değil,
Aksimizden eser yok şimdi o sularda
Çirkin olan biziz aynalar değil...

Şerefsiz ellerin şerefe kaldırdıkları
Şişeler,kadehler o cam kırıkları
Götürün,götürün bu aydınlıkları
İçimde güz başladı ilkbahar değil,

Yollar

I
yollar
yorgunum
rüzgarli kasabanin çalisi
çam kokulu daglarin rüzgarsiz yagmuru
beni artik durdurun
yorgunum
on bes mayis doksan sekiz
viran sehire bes kala

Yedi Zılgıt

Yedi zılgıt tadında duydum acının ağıt yakışını.
Gözyaşlarına gözümü yumdum
Ölüm denilen şey ayrılık olsaydı susardım
Ve bir gün
Tekrar dönüşüne, gülüşüne susardım.

Yedi zılgıt tadında duydum ölümü.
Alnında hala lirası
Ve boynunda yüz görümü

Uyuyan Güzel

Seni ikimizde seviyoruz anlaşılan,
Birbirimize inat, kıyasıya
Hiçbir rakip birbirine bu kadar yakın olmadı
Seni seviyor olmam ama onu sevmiyor olamamam bu işin kötü yanı
Seni ikimizde seviyoruz,
Ben ikinizi de seviyorum.
Onun beni sevip sevmediği bilmiyorum.

Urfalı

urfanın etrafı dumanlı dağlar
yüreğim yanıyor aney
içerim ağlar
urfanın etrafı dumanlı dağlar
o dumanlar içimi kaplar
gezme ceylan bu dağlarda
seni vururlar
seni vuran kurşun benim yüreğim dağlar
ve sevdam karalar bağlar
urfalı

Sultaniyegah Sirto

Hayatın merdivenleri
yüksek ve dardı çoğu zaman
Kendinizi her salışınızda
biraz daha aşağı iner
Ve dibe hızla yaklaşırdınız
İnmek çıkmaktan daha kolay olurdu
Tıpkı yaşlanmanın
genç kalmaktan kolay olduğu gibi
Belki de hayat merdiven çıkmaktan
ve merdiven inmekten ibaretti
Bir yaşa kadar
Büyük bir yaşam savaşıyla çıktığımız
merdivenler bir yaştan sonra iniş oluverir
Ve sizi ömrün bittiği yere yönlerdirirdi

Seni Yağmurdan Sonra Seveceğim

Şimdi git..
Say ki, seninle içinden sevda geçen bir türkü söylemedik.. Say ki, gece mektuplarını, en güzel aşk şiirlerini beraber ezberlemedik..
Say ki, sevda trenini kaçırdığım durakta bir süre beraber beklemedik..
Sen git..
Ben gelemem bu yürekle..
Ya da kal..
Eylül yağmurlarını bekle..

25 Mayıs 2010 Salı

Sen Ve Ben

herkes dört gözle tatili beklerdi
bense okulların açılmasını
çünkü seni görmek vardı koridorlarda
ve bana güleceği günü beklemek.

ben okul bahçesindeki ağaca, baş harflerimizi
sen gönlüme sevdanın adını yazmıştın
ben sırama isimlerimizi
sen kalbime ilk aşkı yazmıştın.

Namın Yürüsün

hüzünlü bir kış günü başladı yolculuğum
çocukluğum yıkık kentlerde
ve kesme kaya caddeli ahşap evlerde geçti
okuma yazmayı öğrendiğim gazetelerdeki terör sayfaları
ve haliç tersanelerinde korsanlar
evden çıkarken vedalaşırdı babalarla evlatlar
her sokağın başında anaların isyanı dururdu
ve günler kısa
ama geceler uzun olurdu

Satılık Aşk

Deniz gözleri
Ebrulu bakışlı
Sevdayı kendine esir eden
Omuzu şallı kız.
Söyle! Aşkını kaça sattın?
Kaç kere görücüye çıktı
Uzun saçların
Kaç pazarlığa teslim oldun
Söyle
Kaç kere gerçekten aşık oldun
Zaten herşey para olmuş
Ve para pul
Bir de sen aşkı satsan ne yazar.
Çünkü para
En kral delikanlıyı bile bozar

.

Uğur Arslan

Metris

Ben hep 17 yaşındayım
Demir kapının her açılışında
Her ayak sesinde içime sığmaz yüreğim
Her türlüsünü tattım acının ve ızdırabın
Yalnız seni özlerken kendimi yenemedim
Çünkü; senden gayrısı haram
Şu Metris'in önü bir uzun alan
Bir tek seni sevdim gerisi yalan

Korkuyla Umut Arası

Bilinmeyene yürümek garipti
Hayat belki de
Bilinmeyene yürümekten ibaretti
Bir sonraki
Atılıp atılamayacağı
bilinmeyen bir adımın
Götürüp götüremeyeceği
bilinmeyen bir yolun
Sonundaki bilinmeyenlerden
oluşuyordu herşey
Ve hiçbirşeyi önceden bilmek
mümkün değildi
Aslında yürütülmekti
sonunu bilmeden yürümek
cesur atılmalıydı adımlar
korkuyla umut arasında
Güneş açar
ya da yağmur yağardı.
Deprem ne zaman nereyi yıkar

Kavuşursak Biteriz Biz

Kavuşursak biteriz biz,
Biz mutlu sonlar katiliyiz.
Kavuşursak biteriz biz.
Sevgiyle bakan gözleri kör ederiz.
Herkesin bildiği bir aşk,
Herkesin attığı bir imza
Herkes gibi değiliz biz.
Belki biraz serseri,
Belki biraz deliyiz,
Ama kavuşursak biteriz biz.
Pervane böceğinin mum alevine sevdası
Ateş böceğinin susuzluğuyuz biz
Yanar ama su içmeyiz
Etrafında döner, alevle dansederiz.
Bize kimseden zarar gelmez,
Biz zararı ancak kendi kendimize veririz.
Severiz, özleriz, aşktan ölsek kimseye söylemeyiz.
Biz artık biz değiliz.
Ruhlar kavuşur ve konuşur gökyüzünde bir yerde
Ama bedenen kavuşursak biteriz biz.
Melekler bize ağlar, biz halimize güleriz.
Onu bilir, onu söyleriz,

Günahsız Aşk

Zamansız gözlerini ufka dikişin var ya
Beni benden edişin
Hesap vermeden
Sormadan
Söylemeden sevişin
Buğulu gözlerinde
Bakışların beni bırakır gider ya
Sadece
Sadece sen yokken kendime gelişim
Umulmadık bir yerinde hayatın
Ciğerlerini söküp atarcasına
Kalbindekileri haykıracakmış gibi
Karşımda duruşun
Ve bir kelime bile etmeden
Çekip gidişin
Ve susuşun var ya...

Hiçsizliğe

Tanrı sen ne kadar güzelsin
bir hiç olarak
ormansın belki bilmiyorum
belki ormanda bir ağaçsın şuncacık
bir pazartesi günüsün
insanları dupduru edemeyen
bütün karayollarında ve demiryollarında
gider gelirim bütün dünyada
ama biliyorum Kırşehir'de mezarsın
bir kilisesin Kapadokya'da
sözgelimi yumurtada zarsın
ustasın sabahları yapmada
en katı yoklukları koyarak insanın içine
akşamüstlerinde biraz gaddarsın
sular ve zamanlar kararırken

ne yapalım
bari bağışlayalım birbirimizi.

.

Turgut Uyar

Hızla Gelişecek Kalbimiz

hızla gelişecek kalbimiz
kalbimiz hızla.
sürgünlerin umutsuzluğunda
kırık kalpler, yaralılar, onulmazlar
farksız çarpanların umutsuzluğunda
ve köprü başlarının umutsuzluğunda
ve köprü başlarının umudunda.
sular bitse bile, çiçekler atılırken oralara
temiz bir ilişkinin bulutsuzluğunda
ve eski dağlarda, eski dağlarda kış
kovalarken ülkesini
hızla gelişecek kalbimiz.
kendi öz hüznümüzün öz tarlasında
bozkır dayanıklılığımızın tarlasında
kalbimiz

Göğe Bakma Durağı

İkimiz birden sevinebiliriz göğe bakalim
Şu kaçamak ışıklardan şu şeker kamışlarından
Bebe dişlerinden güneşlerden yaban otlarindan
Durmadan harcadigim su gözlerimi al kurtar
Su aranip duran korkak ellerimi tut
Bu evleri atla bu evleri de bunlari da
Göge bakalim

Federico Garcia Lorca İçin Üç Şiir

Ah işte herşey orda...
Ben severim omuzlarımı bir gün
Sırmaları, apoletleri olmasa da.

Ben severim omuzlarımı bir gün
Göçen bir maden direğinin altında

Su akar kendir tarlalarından
Ah her şeyim...Ben severim omuzlarımı bir gün
Savaşda bir başka omuzun yanı başında
Yatakda bir ince omuzun yanı başında

Geyikli Gece

Halbuki korkulacak hiçbir şey yoktu ortalıkta
Herşey naylondandı o kadar
Ve ölünce beş on bin birden ölüyorduk güneşe karşı
Ama geyikli geceyi bulmadan önce
Hepimiz çocuklar gibi korkuyorduk.

Geyikli geceyi hep bilmelisiniz
Yeşil ve yabani uzak ormanlarda
Güneşin asfalt sonlarında batmasıyla ağırdan
Hepimizi vakitten kurtaracak

Denizi Anlatıyor

adı çok duyulmuş bir ozan değildi
Tonyalı balıkçılar arasında
-onlar ki her türlü balığı tutarlardı denizden-
ama iyi bir ozandı
bütün söylentilerin tersine
denizde de olabilirdi sandalla
uzun geçmişli denizle
gün batımında var olan
ve gün doğumunda da

.

Turgut Uyar

Denge

Sizin alınız al inandım
Sizin morunuz mor inandım
Tanrınız büyük amenna
Şiiriniz adamakıllı şiir
Dumanı da caba

Bütün ağaçlarla uyuşmuşum
Kalabalık ha olmuş ha olmamış
Sokaklarda yitirmiş cebimde bulmuşum
Ama sokaklar şöyleymiş
Ağaçlar böyleymiş
Ama sizin adınız ne
Benim dengemi bozmayınız

Çok Üşümek

Bir Kalır uzun resimlerde anısı sakallarımızın
urban içinde Üşüyüp Üşüyüp kaldığımızın

Bir Kalır yanık yağlar kokusu şehirlerde
Uzun nehirlere binip uzaklaşmadıkça

Bir Kalır yabancı yataklarda o oteller
Meydanlar heykeller sizin olmadığınız o her yer

Çokluk Senindir

özenle soyduğum şu elma söyle şimdi kimindir
özenle ne yapıyorsam bilirsin artık senindir

suya giden bir adam mesela omzunu eğri tutsa
güneş, su ve adamın omzundaki eğrilik senindir

ayağa kalkarsın, adına uygunsun ve haklısın
kararan dünya bildiğin gibi sık sık senindir

Bir İntihar Akşamı Üstüne Söylenti

Kısacık yoğun bir akşam
herkezin yüzünün bir anıya karıştığı
yoğun bir akşam
bana bir memur gibi davrandılar hastanelerde
ve bir intihar üstüne söylenti
bütün kıyıları dolaştı durdu
kısacık bir akşam

Kısacık serin bir akşam
kelebeklerin atlarla yarıştığı
yoğun bir akşam
bazı mektuplar damgalandı postanelerde
oturuldu bir takım şarkılar söylendi
bir adam bir kadının kapısını vurdu
kısacık bir akşam

Yağmur

Küçük, muttarid, muhteriz darbeler
Kafeslerde, camlarda pür ihtizaz
Olur dembedem nevha-ger, nagme-saz
Kafeslerde, camlarda pür ihtizaz
Küçük, muttarid, muhteriz darbeler...

Sokaklarda seylabeler ağlaşır
Ufuk yaklaşır, yaklaşır, yaklaşır;

Bulutlar karardıkça zerrata bir
Ağır, muhtazır dalgalanmak gelir;

Bürür bir soğuk, gölge etrafı hep,
Numayan olur gündüzün nısf-ı şeb.

Söner şimdi, manzur olurken demin
Hayulası karşımda bir alemin.

Açılmaz ne bir yüz, ne bir pencere;
Bakıldıkça vahşet çöker yerlere.

Geçer boş sokaktan, hayalet gibi,
Şitaban u puşide-ser bir sabi;

O dem leyl-i yadımda, solgun, tebah,
Surur bir kadın bir rıda-yı siyah

Saçaklarda kuşlar -hazindir bu pek! -
Susarlar, uzaktan ulur bir köpek.

Öter guş-ı ruhumda boş bir enin,
Boğuk bir tezad-ı sukun u tanın;

Küçük, pür heves, gevherin katreler
Sokaklarda, damlarda pür ihtizaz
Olur muttasıl nevha-ger, nağme-saz
Sokaklarda, damlarda pür ihtizaz
Küçük, pür heves, gevherin katreler...

Tevfik Fikret

YAĞMUR (Günümüz Türkçe'siyle)

(Günümüz Türkçe'siyle)


Küçük, tekdüze, ürkek vuruşlar

Kafeslerde, camlarda titreşerek

Dürmadan türkü söyler, ağıt yakar

Kafeslerde, camlarda titreşerek

Küçük, tekdüze, ürkek vuruşlar


Sokaklarda seller ağlaşır

Ufuk yaklaşır, yaklaşır, yaklaşır;


Bulutlar karardıkca zerrelere bir

Ağır, olgun dalgalanma gelir;


Bir soğuk gölge çevreyi bürür,

Gündüzden geceyarısı görünür.


Söner şimdi, görünürken demin

Maddesi karşımda bir alemin


Açılmaz ne bir yüz, ne bir pencere;

Bakıldıkça vahşet çöker yerlere.


Geçer boş sokaktan, hayalet gibi

Koşarak bir Cocuk, başı Ortülü


O sıra, andığım gece, solgun ve bitkin,

Sürür bir kara Carşafı bir kadın


Saçaklarda kuşlar - acıdır bu pek! -

Susarlar, uzaktan ulur bir köpek.


Oter ruhumun kulağında boş bir inilti,

Boğuk bir sessizlikle tınlamanın çelişkisi



Küçük, istek dolu, inci gibi damlalar

Sokaklarda, damlarda hep titreşir

Ezgi söyler durmadan, ağıt yakar

Sokaklarda, damlarda hep titreşir

Küçük, istek dolu, inci gibi damlalar...



Tevfik Fikret

(1897)


.

Tarih-i Kadime Ek

Molla Sırat'a

Paraya hiç dayanmayan bir şairmişim
Zangoçluk edermişim Protestanlara gider
Size edebi saygılarımı sunarım efendim
Yani yıldızlı bir kursunun üstadına
Bilgin sairine yani İslam dininin
Molla Sırat hazretlerine yani
Lütfen bize ne güzel
Zangoçluğu yakıştırıvermişler
Ama aldanmış olmayasın sakin üstadım
Müslüman oğluyum ne de olsa
Sen o güzel dini anlatma bana
O dinden senin kadar ben de anlarım
Ben de okudum o Tanrı kitabini

Tarih-i Kadim

İste, der, insanoğlunun geçmiş hayati bu.
Ve baslar bize maval okumaya.
Ninniler uydurup uyutur bizi
dedelerimizin derin boşluklar içinde, uzun,
zifiri karanlık hayatından.
Gösterir bize evvel zamanı,
tek doğru, en güzel örnek, der.
Bakarsın gelecek günlerin farkı yok gecen geceden.
Senin tarih dediğin iste budur,
alnında altı bin yıllık buruşuklar
ve bir o kadar da kuşku.
Bası geçmişe bir düşe değer,
sürünür ayağı bomboş bir geleceğe,
bir deri bir kemik,
ayakta zorla durur.

Sis

Sarmış ufuklarını senin gene inatçı bir duman,
beyaz bir karanlık ki, gittikçe artan
ağırlığının altında herşey silinmiş gibi,
bütün tablolar tozlu bir yoğunlukla örtülü;
tozlu ve heybetli bir yoğunluk ki, bakanlar
onun derinliğine iyice sokulamaz, korkar!
Ama bu derin karanlık örtü sana çok lâyık;
lâyık bu örtünüş sana, ey zulümlér sâhası!
Ey zulümler sâhası... Evet, ey parlak alan,
ey fâcialarla donanan ışıklı ve ihtişamlı sâha!
Ey parlaklığın ve ihtişâmın beşiği ve mezarı olan,
Doğu’nun öteden beri imrenilen eski kıralıçesi!
Ey kanlı sevişmeleri titremeden, tiksinmeden
sefahate susamış bağrında yaşatan.
Ey Marmara’nın mavi kucaklayışı içinde
sanki ölmüş gibi dalgın uyuyan canlı yığın.
Ey köhne Bizans, ey koca büyüleyici bunak,
ey bin kocadan artakalan dul kız;
güzelliğindeki tâzelik büyüsü henüz besbelli,
sana bakan gözler hâlâ üstüne titriyor.
Dışarıdan, uzaktan açılan gözlere, süzgün
iki lâcivert gözünle nekadar canayakın görünüyorsun!
Canayakın, hem de en kirli kadınlar gibi;
içerinde coşan ağıtların hiç birine aldırış etmeden.
Sanki bir hâin el, daha sen şehir olarak kuruluyorken,
lânetin zehirli suyunu yapına katmış gibi!
Zerrelerinde hep riyakârlığın pislikleri dalgalanır,
İçerinde temiz bir zerre aslâ bulamazsın.
Hep riyânın çirkefi; hasedin, kârgüdmenin çirkeflikleri;
Yalnız işte bu... Ve sanki hep bunlarla yükselinecek.
Milyonla barındırdığın insan kılıklarından
Parlak ve temiz alınlı kaç adam çıkar?

Sen Olmasan

Sen olmasan...
Seni bir lâhza görmesem yâhut,
Bilir misin ne olur?
Semâ, güneş ebediyyen kapansa, belki vücud
Bu leyl-i serd ile bir çâre-i teennüs arar,
Ve bulur;
Fakat o zulmete mümkün müdür alıştırmak
Bütün güneşle, semâlarla beslenen rûhu,
Bu rûh-ı mecrûhu? ..

Sancağ-ı Şerif Huzurunda

Ey rayet-i Peygamber, ey ümmid-i ahiri
Milyonla kulubun;
Ey nefha-i gaybiye-i nusret, ki safiri
Vecd- aver olur ruhuna şarkın ve cenubun;
Kudsiyyet-i feyzinle açıl, rengini göster,
Varsın soluk olsun

Bir hahzacık ey seyf-i cihad, oyna kınından,
Aksın koyu kanlar;
Vadeyliyor Allah, olacaktır sana kurban
İslam’a ihanet düşünen can-ü cihanlar.

Gafil medeniyyet, seni en sonra muhakkak
Hüsran ile tetvic edecek akl-i tebahın

Sabah Olursa

Bu memlekette de bir gün sabah olursa, Haluk,
Eğer bu memleketin sislenen alın yazısı
Dirençli, dinç bir elin güçlü, canlılık verici
Dokunmasındaki titremle silkinip, şu donuk,
Şu paslanan yüzü halkın biraz gülerse... -- O gün
Ben ölmemiş bile olsam, hayata pek ölgün,
Pek az ilişkim olur kuşkusuz; -- o gün benden
Ümidi kes; beni kötrüm ve boş muhitimde
Bütün acımla unut; çünkü kör, topal, tükenik
Bakışlarım seni geçmişte görmek ister; sen
Bütün etin, kemiğin, kimliğinle yarısın:
Ve şarkılar gibi hep hep kulaklarımda sesin...

Ömr-i Muhayyel

Bir ömr-i muhayyel...Hani gülbünler içinde
Bir kuşcağızın ömr-i bahârîsî kadar hoş;
Bir ömr-i muhayyel...Hani göllerde,yeşil,boş
Göllerde,o sâfiyet-i vecd-âver içinde
Bir dalgacığın ömrü kadar zaîl ü muğfel
Bir ömr-i muhayyel!

Kimseden Ümmid-i

Kimseden ümmid-i feyz etmem, dilenmem perr-ü-bal
Kendi cevvim, kendi eflakimde kendim tairim,
İnhina tavk-ı esaretten girandır boynuma;
Fikri hür, irfanı hür, vicdanı hür bir şairim.

.

Tevfik Fikret

24 Mayıs 2010 Pazartesi

Yine Zevrak-ı Derunum Kırılıp Kenare Düştü(gazel)

Yine zevrak-ı derunum kırılıp kenare düştü
Dayanır mı şişedir bu reh-i seng -sare düştü

O zaman ki bezm-i canda bölüşüldü kale-i kam
Bize hisse-i mahabbet dil-i pare pare düştü

Gehi zir-i serde desti geh ayağı koltuğunda
Düşe kalka haste-i gam der-i lutf-ı yare düştü

Erişip behara bülbül yenilendi sohbet-i gül
Yine nevbet-i tahamül dil-i bi karare düştü

Meh-i burc-ı arızında gönül oldu hale mail
Bana kendi taliimden bu siyeh sitare düştü

Süzülüp o çeşm-i ahu dedi zevk-i vasla Ya Hu
Bu değildi neyleyim bu yolum intizare düştü

Reh-i Mevlevide Galib bu sıfatla kaldı hayran
Kimi terk-i nam u şane kimi i'tibare düştü

.

Şeyh Galib

Müseddes Na'tı Şerif-i Nebevî

Sultan-ı rûsül şâh-ı mümeccedsin efendim,
Bî-çârelere devlet-i sermedsin efendim,
Divân-i ilâhide ser-âmedsin efendim,
Menşur-ı 'le-amrük'le müeyyedsin efendim.

Sen Ahmed ü Mahmud u Muhammedsin efendim,
Hak'dan bize sultân-ı müeyyedsin efendim.

Hutben okunur minber-i iklim-i bekâda,
Hükmün tutulur mahkeme-i rûz-ı cezâda,
Gülbank-i kudümün çekilir arş-ı Hudâ'da,
Esmâ-i şerifin anılır arz ü semâda.

Sen Ahmed ü Mahmud u Muhammed'sin efendim,
Hak'dan bize sultân-ı müeyyedsin efendim.

Ümmideyiz ye's ile âh eylemeyiz biz,
Sermaye-i imanı tebâh eylemeyiz biz,
Babın koyup agyâre penâh eylemeyiz biz,
Bir kimseye sâyende nigâh eylemeyiz biz.

Sen Ahmed ü Mahmud u Muhammed'sin efendim,
Hak'dan bize sultan-ı müeyyedsin efendim.

Bîçâredir ümmetlerin isyânına bakma,
Dest-i red urup hasret ile dûzaha yakma,
Rahm eyle aman âteş-i hicrânına yakma,
Ez-cümle kulun Gâlib-i pür-cürmü bırakma.

Sen Ahmed ü Mahmud u Muhammed'sin efendim,
Hak'dan bize sultan-ı müeyyedsin efendim.

Şeyh Galib

Müsemmen

Ey dil ey dil niye bu rütbede pürgamsın sen
Gerçi virane isen genc-i mutalsamsın sen
Secde-ferma-yi melek zat-ı mükerremsin sen
Bildiğin gibi değil cümleden akvamsın sen
Ruhsun nefha-i Cibril ile tev'emsin sen

Hoşça bak zatına kim zübde-i alemsin sen
Merdüm-i dide-i ekvan olan ademsin sen

Merteben ayn-ı müsemmadadır esma sanma
Merci'in Halik-i eşyadadır eşya sanma
Gördüğün emr-i muhakkakları rüya sanma
Başkasın kendini suretle heyula sanma
Keşf ile sabit olan ma'niyi da'va sanma
Hakkına söylenen evsafı müdera sanma

Hoşça bak zatına kim zübde-i alemsin sen
Merdüm-i dide-i ekvan olan ademsin sen

İnleyip sırrını faş eyleme ağyara sakın
Düşme bilmezlik ile varta-i inkara sakın
Değmesin ahların kakül-i dildara sakın
Sonra Mansur gibi çıman olur dara sakın
Arz-ı acz etmeyesin yareden ol yare sakın
Bulduğun cevher-i alileri bi-çare sakın

Hoşça bak zatına kim zübde-i alemsin sen
Merdüm-i dide-i ekvan olan ademsin sen

Sendedir mahzen-i esrar-ı muhabbet sende
Sendedir ma'den-i envar-ı fütuvvet sende
Gizli gizli dahi vardır nice halet sende
Marifet sende hüner sende hakikat sende
Nazar etsen yer ü gök düzah u cennet sende
Arş u kürsi ü melek sendedir elbet sende

Hoşça bak zatına kim zübde-i alemsin sen
Merdüm-i dide-i ekvan olan ademsin sen

Hayfdır şah iken alemde geda olmayasın
Kader-alude-i ümmid-i rica olmayasın
Vadi-i ye'se düşüp hiç ü heba olmayasın
Yanılıp reh-ver-i sahra-yı bela olmayasın
Ademe muttasıl ol ta ki cüda olmayasın
Secdeler eyle ki merdud-ı Huda olmayasın

Hoşça bak zatına kim zübde-i alemsin sen
Merdüm-i dide-i ekvan olan ademsin sen

.

Şeyh Galib

Müseddes

Tedbiri terk eyle takdir Hudanındır
Sen yoksun o benlikler hep vehm ü gümanındır
Birden bire bul aşkı bu tuhfe bulanındır
Devran olalı devran erbab-ı safanındır

Aşıkta keder neyler gam halk-ı cihanındır
Koyma kadehi elden söz pir-i muganındır

Meyhaneyi seyrettim uşşak a mataf olmuş
Teklif ü tekellüften sükkan-ı mu'af olmuş
Bir neş'e gelip meclisbi-havf u hilaf olmuş
Gam sohbeti yad olmaz meşrepleri saf olmuş

Aşıkta keder neyler gam halk-ı cihanındır
Koyma kadehi elden söz pir-i muganındır

Ey dil sen o dildare layık mı değilsin ya
Da'va-yı muhabbete sadık mı değilsin ya
Özrü nedir Azranın Vamık mı değilsin ya
Bu gam ne gezer sende aşık mı değilsin ya

Aşıkta keder neyler gam halk-ı cihanındır
Koyma kadehi elden söz pir-i muganındır

Mahzun idi bir gün dil meyhane-i ma'nada
İnkara döşenmiştim efkar düşüp yada
Bir pir gelip nagah pend etti ale'l-ade
Al destine bir bade derd ü gamı ver bada

Aşıkta keder neyler gam halk-ı cihanındır
Koyma kadehi elden söz pir-i muganındır

Bir bade çek kap mecliste zeber-dest ol
Atma ayağın taşra meyhanede pa-best ol
Alçağa akar sular pay-ı huma düş mest ol
Pür-cuş olayım dersen Galib gibi sermest ol

Aşıkta keder neyler gam halk-ı cihanındır
Koyma kadehi elden söz pir-i muganındır

.

Şeyh Galib

Müseddes-i mütekebbir

Tedbirini terkeyle takdir hüda'nındır
Sen yoksun o benlikler hep vehm ü gümanındır
Birden bire bul aşkı bu tuhfe bulanındır
Devran olalı devran erbab-ı safanındır

Aşıkta keder neyler gam halkı cihanındır
Koyma kadehi elden söz pir-i muganındır

Meyhaneyi seyrettim uşşaka mataf olmuş
Teklif ü tekellüften sükkanı maaf olmuş
Bir neşe gelüp meclis bi havf u hilaf olmuş
Gam sohbeti yad olmaz meşrebleri saf olmuş

Aşıkta keder neyler gam halkı cihanındır
Koyma kadehi elden söz pir-i muganındır

Ey dil sen o dildara layık mı değilsin ya
Da'va-yı mahabete sadık mı değilsin ya
Özrü nedir Azra'nın Vamık mı değilsin ya
Bu gam ne gezer sende aşık mı değilsin ya

Aşıkta keder neyler gam halkı cihanındır
Koyma kadehi elden söz pir-i muganındır

Mahzun idi bir gün dil meyhane i ma'nade
İnkara döşenmiştim efkar düşüp yade
Bir pir gelüp nagah pend etti alel- ade
Al destine bir bade derd ü gamı ver bade

Aşıkta keder neyler gam halkı cihanındır
Koyma kadehi elden söz pir-i muganındır

Bir bade çek efzun kap mecliste zeber-dest ol
Atma ayağın taşra meyhanede pa- best ol
Alçağa akar sular Pay i huma düş mest ol
Pür cuş olayım dersen Galib gibi düş mest ol

Aşıkta keder neyler gam halkı cihanındır
Koyma kadehi elden söz pir-i muganındır

.

Şeyh Galib

Müfred ve Beyitler

1.
Çeken piyaleyi Pa-der rikab olup gidiyor
Gelen bu meclise mest ü harab olup gidiyor

2.
Vücud-ı pakin Alla'a emanet eyledim anın
Gönül eğlencesi can paresibir dil -nüvazım var

3.
Gele bir devr ki bu galibi yad eyleyeler
Fırsat- ı sohbeti ahbab ganimet bilsin

.

Şeyh Galib

.

Kıt'a

Eğer desem ki hevalar açıldı geldi behar
Murad oldur ki benimle mahabbet eyledi yar
Ya söylesem ki çemen goncelerle doldu
odur garez ki tebesümle söyledi dildar

.

Şeyh Galib

Kan İçinde Güneş

Polonyanın kanı beyazdı
İsyan bir bayraktı süt içinde
Porselenlerden yapılmış Polonya
Kırılan heykel ve heykel aşkları
Ve Venüsün kırık kolu Polonya

Polonya Polonya sana günaydın
Karanlıklardan çekip kaderini
İlk aydınlığa çıkardın

İşaret

Ne zaman yandi elin
Ne zaman yakti ellerini hatiram
Ne zaman bir yuzuk gibi takti hatiram
Bu gizli ve aci isareti, gelin

.

Sezai Karakoç

İnci Dakikaları

Sen bana yeni yılsın her dakika
Her dakika bir yaşıma daha giriyorum

Sen benim üstüne titrediğim güzel ve yeni
Saatim kadar saadetimin gözbebeği zamansın
Ben bin parçaya bölündüm her parçasında
Her parçasındayım kırkayak sesli boğuk arkadaşlığın
Çalkantısız Üniversitenin yalnızlığın ve ağlamanın
Erkek ağlar mı diyeceksin
Hayberin kapısı ağlar mı erkek ağlar mı

İlk

Yanlış trenden indin seni şehrin aynasından geçirdiler
Sana baktım yıllarca hep aynı özlem penceresinden
Yürüyen ve kaçan yalın ve çocuksu özlem penceresinden
Denize karsı küçüle küçüle giden evleri
İnce ince karşılardın olağan karşılardın
Şen dünya içinde sen dünya içinde bir avuç şen dünyaydın sen

HIZIRLA KIRK SAAT

40.
Konuşacak Mehdi
Geldi derleniş günü
Derleniş toparlanış vakti
Artık her gün her gece
Bir kadir günü ve gecesi
Kuran iniyor dağlardan tepelerden
Yağmue onun yedeğinde
Horazlar en keskin sesleriyle ötmede
Koyunlar ışıldıyor yünlerinde
Yeni ve keskin bir bilgelik keçilerde
Doğudan batıya bir şimşek atlardan
Heyamolalarla inip çıkan
Bir eleğimsağma develerden
Kadınlar örtünürler Meryem örtülerini
Bacalar yeniden tüter
Odunların en sertınin yanışından
Bırakarak gökyüzünde bir ocak sisi
Dağlarda bir başka çoşkunluk çağlıyor
Menekşede çiğde kekikte ses var
Bir vahiy uğultusu arılarda

HIZIRLA KIRK SAAT'TEN

2.
Ey yeşil sarıklı ulu hocalar bunu bana öğretmediniz
Bu kesik dansa karşı bana bir şey öğretmediniz
Kadının üstün olduğu ama mutlu olmadığı
Günlere geldim bunu bana öğretmediniz
Hükümdarın hükümdarlığı için halka yalvardığı
Ama yine de eşsiz zulümler işlediği vakitlere erdim
Bunu bana söylemediniz
İnsanlar havada uçtu ama yerde öldüler
Bunu bana öğretmediniz
Kardeşim İbrahim bana mermer putları
Nasıl devireceğimi öğretmişti
Ben de gün geçmez ki birini patlatmayayım
Ama siz kağıttakileri ve kelimelerdekini ve sözlerdekini
nasıl sileceğimi öğretmediniz

Hasretin Çığlığı

Gözlerimi de götürdün benden giderken,
Özlemin sımıyor artık gecelere;
Zaman zaman durdru sanki takvimlerde.
Denizler çok sakin, güneş çok masum,
Ellerinde kayboluyor bir mazlum.
Sesin çınlıyor kulağımda her yerde,
Elemimden gözlerime çekilmiş perde.
Nerelerdesin hangi batık kenttesin kimbilir?
İste bütün kötülükler kendiliğinden silinir.
Sni arıyorum güneşin battığı her yerde,
Eminim ordasın am görünmüyorsun bir zerre.
Virane olmuşum iklimler küsmüş sana,
İsmini duyduğumda hayat gülüyor bana.
Yalan senden başkası dünya, hayat yalan;
omzumda bir sevdalı var durmadan alayan.
Rüyaymış meğer seninle yaşadıklarımız,
umrunda deilmiş meğer sevdamız.
madem öyle çek git istediğin yere,
masum bir tebessüm bırak gözlerime,
Ellerimin değdiği her yere sevdamı yazarım,
Lazım olur belki bir sevdalıya mezar kazarım.
Eğer bir gün özlersen gözlerimi ufka bak,
Gayri senden tek isteim var.
İstersen son kez arkana bak
Malum malum bak ki ölmem için yüreğimi yak.
Virane olmuşum iklimler küsmüş sana,

.

Sezai Karakoç

Donuk Aşk

Yine akşam oldu,
Yalnızlık omuzlarıma çivisini çaktı yine,
Uzaklık aynı gerçi,
Heryerdeyken olan uzaklığın pek değişmedi,
Yine akşam oldu orda olduğu gibi,
Görebiliyorum seni burdan da,
Aynısıydı ordayken de,
Uzaklıktan korkmuyorum belki de,
Orada da aynıydı uzaklık gerçi
Donuklaşmış oldu artık bu,
Bir o kadar da hüzünlü romanlar gibi,
Galiba ben baştan kaybetmişim,
Belki de ben baştan kazanmışım, insanlık kaybetmiş...

.

Sezai Karakoç

Doktorun Karşısında

Doktor bir kavisim var bir kavisim var
Geçen günden beri bir kavisim var
Ondan bir akıntı mıdır yarasalar
Bir kavis önünde linç mi demek kurtarılacak bir kent ki
Yeşil bir toprak selameti
Bir kabrin bir cihanlık cömertliği cesareti
Kitaplardan kitaplara
Atılarak erişilmiş bir saygı saati
Bir kırağı yaprağında son direniş çiçekleri
Ölen bir hristiyanda bir yahudi zambak sesi
Çarşıların boşluğunda ben bir eski çeşme yası
Affedersiniz doktor siz süryani misiniz
(Hayır ben süryani değilim ama arkadaşim süryani)

Doğum

(Leyla'nin doğumu için Mecnun'un sonradan söylediği)

I.

Çiğ düştü göklerden
Ve bir bahar günü doğdun sen

Güvercinler geçti menekşelerden
Ve bir bahar günü doğdun sen

Kendi kendine ayna olan nergislerden
Leylakların gün doğuşu ürperişinden
Zambakların kıyı kıyı bakışından
Geldin sen
Ve rüzgarlar karları süpürdüğünde
Ve insanı çıldırtan kuş sesleri işitildiğinde
Birdenbire aydınlandı annenin yüzü
Ve bir bahar günü doğdun sen

İlkin horozların gözüne göründün
Dünyaya haber verdiler ötelerden
Baban yeni dönmüştü eve ıraklardan
Birden aydınlandı annenin yüzü
Ve bir bahar günü doğdun sen

Marta bakan biliyordu geleceğini
Nisana bakan görüyordu alaca renklerini
Kızıl ve yeşil seherini
Mayısa bakan buldu seni
Ve bir bahar günü doğdun sen

Sana Leyla dedim Suna dedim şiirlerde şarkılarda
Gerçek adın bir fısıltı gibi kaldı ağızlarda dudaklarda
Çatlar yüreğim bir nar gibi o sırrı anar da
Avunurum doğumundan gelen muştulu armağanlarla
Melekler gökten geldi armağanlarla
Ve bir bahar günü doğdun sen

Bir bahar günü doğdun sen
Baharın ta kendisi oldun sen
Şimdi her baharda doğan çocuklarla
Sen en aşılmaz boya tenlerinde saçlarında
Sen görünür görünmez ufuklarda
Karlar erir erir kaçar kaçar da
Gökler yağmur biçiminde güler ağlar ağlar da
Güneş öğünerek yansır yansır da sularda
Gelirsin her baharda
Bir diriliş gibi ölü dünyaya
Ölüler gölgenden ateş ala ala
Ekilip biçilip yankı yapa yapa
Yaz sıcaklığından arta arta
Birer birer çıktılar gönlümüzün aynasına tarlasına
Ki bir bahar günü doğdun sen

Güller dönüştüler yatak çarşaflarına
Leylaklar yaklaştılar korka korka
Nergisler benliğimizin ortasından baka
Gelip fon oldular insanın
Bir kere daha
Sende yeniden yaratılışına
Bir bahar hali yaratışına

Bir bahar günü doğdun sen
Baharın ta kendisi oldun sen


II.

Sonbahar benim ölümüm kırmızı kırmızı yanışım karaağaçlarda
Senin ak doğumunu daha çok ortaya koymak için
Toplayıp gelişim güzü bütün sarılarımla loşluklarımla
Çürüyen solan evrenin karşı koyuşu
Senin baharda doğusunun anısına

Ah o ne sıtmadır güneşteki sıtma baharda
Her an senin doğumun yaşamaktan gelen
Ve güzün güneşte bir kuruyuş bir dağılma
Benim ölümümden gelen haykırış ve ağlayışlarla
Bir ömür boyu oldum salt ölüm kemiği
Parlamak için senin doğumundan gelen fosforlarla
Eve girmekte geç kalan çocuklar görecektir geceleri
Aşk baharının sessiz direnişini
yanıp duran ışıklarda

Yaz güneşi biriktirdi biriktirdi
Sonbahar yapraklarda delirdi
Kış derin çizgileriyle devrildi
Bahar gül tanklarıyla çiçek çağlayanlarıyla belirdi
Ve bir bahar günü doğdun sen

.

Sezai Karakoç