11 Haziran 2010 Cuma

İşte Bir Şiir

İşte bir şiir, şu anın, şu dakinanın, şu saniyenin şiiri
Kendimle gitgide yalnız olmakların, yalnızlıkların gitgide çoğaldıklarının şiiri
Hayatım hesabı verilmek üzere duruyor, artık hesabı verilmesi gereken bir şey olarak duruyor hayatım
Gri bir ikindi üstü, üstünde yeryüzünün, küçük burjuvalar ya da işçiler yığılmışlar pencerelerine
Frengili balkonlarından bakıyorlar hüzünden başka hiç bir şey çağrıştırmayacak bir gökyüzüne
Yalnızlıkların gitgide arttıklarının şiiri, kendi hayatım ve başkalarının hayatı karşısında


Müthiş ve mekanik bir bunalım içinde, ve artık kır görünümlerinin de hüzünden başka hiç bir şey çağrıştırmadığı dünyada
Şiirlerle kalbimi ve hayatı araştırıyorum
Hiç kimse kalıplaşmış umutlarla avutmaya yeltenmesin beni
İşte bireycilik ve kahramanlık tapınısına dönüşüyor birçoğunun devrimciliği
Zavallı bir gökyüzü görünüyor balkonumdan ve böyle müthiş ümitsiz pazar günleri yaşardım Ingiltere’de
Sokaklarda süprüntüler ve yabancılar olurdu sadece
Ve umutsuzluklardan geçerek, karmaşık o kadar çok duygulardan geçerek, sonunda bir hesaplaşmayla karşı karşıya kalmak

Bazı düşünce ve duygu parçaları yazıyorum ben, hayatımın izlenimleri
Çocukluğumda gördüğüm bir gökyüzü, bir sevinç ya da bir acı unutulmasın istiyorum
Zaten olaylar değil, görüntüler, duruşlar, gülüşler kalıyor aklımda
İşte, hiç bir şeyi anlatamayacağımı biliyorum, bir dilsiz gibi kalbim sağırlıkla dolu
Geniş kırları, yaşadığım her şeyi anlatabilmek isterim
Biçim ustalıkları aramayın şiirimde, içimin acıları ya da sevinçleri onu oluştursun istiyorum
Hayatımı anlatırken sesimi dizginlemek, onu ölçüleyip biçimlemek niye

Meczup bir şair sayın beni, tanık olmuş ve gördüklerini anlatıyor sayıklamalar, boğuk, tutkulu, ağlayan seslerle
Bir şiir nasıl biter, ya da biter mi, hayat sürüp giderken
Duygularım birbirine ulanarak, bütün yekpare bir şiiri oluştursunlar
Neden kederliyim aradığım ne anlatmak istediğim nedir
Duyguların kalıplaşmış olmasından nefret ettiğimi söylemek istiyorum
Herkes neden kendi çukurunda ve neden insan sevgisi birişaret ya da bir formül haline gelmiştir
Hayatın ve kavganın sırrı nerede? Neden bazı insanlar özverilidir?
Yaşamak, yaratmak, mutlu ve aydınlık yürekli olmak nasıl öğrenilir?

Bir pazar günü, izinli askerlerle konuşsam, bir kahveye otursam, görüp öğreneceğim yeni şeyler olabilir
Yazacağım her şeyin hayatta bir karşılığı olsun istiyorum
Berber çıraklarının, kahvedeki garsonun, boyacıların duygularını anlatmak istiyorum
Halkımın yaşadığı yoğun duyguları, renkleri, karmaşıklığı ve parıltısıyla
Öte yandan beni yaşamaya karışmaktan alıkoyan zincirler var
İçimin yalnızlık zincileri ve işte bu öğleden sonranın melankolisi ve bir sürü yanlış koşullanmışlıkların
Yaşadığım şu hayatın tanığı olabilmeyi ne kadar çok isterim
Anlatacak ne kadar çok şey, ne kadar çok yaz günü, yaşanmış ne kadar çok şey var
Sevgili İstanbul, öylece deniziyle, denizin üstünde binlerce martı kanadını anımsatan köpükleriyle duruyor
Kafamda bu hayatı yorumlayacak bilgiler duruyor
Parklar duruyor, acılar, hayatın o tekrar edip duran melankolisi

Onu açıklayabilmeliyim, küfürler ve şarkılar karışmalıdır şiirime
Yanık bir yağ kokusu, sesler
Sonra Sait Faik’in hikayelerinde anlattığı İstanbul, sonra Orhan Veli’nin şiirlerinde anlattıkları
Bütün bunlar benim kendi hayatım ve gözlemlerimle karışıyor, belki bunun için böyle güzelleşiyorlar
Bir akşamüstüne doğrunun melankolisini sonsuzlaştırmak istiyorum, yaşadığıma tanık olun
Bu bireysel çırpınışları aşmak istiyorum, tanık olun
Ama bir aralıkta yaşıyoruz sanki, yeryüzü ayaklarımızın altından kayıyor ve kimse bunun farkında değil
Heryerde benciller ya da ukalalar
Kendi ölçülerine zorluyorlar hayatı
Ve hiç kimse denizin nasıl büyük ve derin bir şey olduğunun farkında değil ve hiç kimse bir karpuz kabuğundaki çıldırtıcı, taze ve derin yeşilliğin farkında değil ve hiç kimse çocukların neden mahzun olduklarının farkında değil ve onları nasıl bir dünyaya hazırladığımızın

Hafifçe başım ağrıyor, bir çocuk ağlayışı, geçen bir tren, vakitsiz bir horoz
Birazdan televizyon sesi yükselir, hayatımızı karartmak ve zaptu rapt altına almak için
Hiç bir şairi kıskanmıyorum ve hiç bir şaire özenmiyorum, istiyorum ki kendi çırpınışları, kendi savruk aranışları içinde bir disiplin yaratsın şiirim
İşte durup duruken uzak semtlerinde Ankara’nın geniş ve soğuk bir gecekondu akşamının izlenimi geliyor aklıma
Ve tereddütsüz geçiriyorum şiirime bunu
Mutlu olmayı bir kez yitirdim sonsuzca belki de
Üzüntüyle ayrılıyorum bu şiirden....
.

Ataol Behramoğlu

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder