13 Haziran 2010 Pazar

Şiirimizin Serüveni Veya Edep ve Edebiyata Dair Bir Nutuk

1

seymenler tek tek indiklerinde şehre
ne caddelere sığdılar,ne parklara;
güz yelleri
ağaçtan dökülen gazelleri
nasıl savurup doldurursa arklara
öyle doluştular düğün evine

ozalit çıkışlı sığırcıklar
darende’ye dut yemeye gitmişler
omuzları heybeli bulvar ozanları
varoşlardan uraylara yetmişler
kesişen tek nokta ulûfe devşirmek
toplu taşımalarda harrangürra
uray başkanlarına biat etmek
kırk yıl aynı yolları tep
kırk yıl aynı peksimeti gevele dur
nerden bakarsan bak noksanlı umur
nasibin bir avuç kuru eşelek
oysa
cinayetlerin en korkuncu
şiir ırmağının yolunu kesmek.

aksakal akın eyitti:


-bir varmış bir yokmuş
/konuya ısınmak için
bütün masallar böyle başlar ya/
bizim masalımızda da
aynı teraneyle ötmeye başlamış
dağarcığındakileri dökünen şair,
kimliğini sayıklayan bir kuş
başlamış ya
topla ve böl
çarp ve çıkar
sonuç aynı sonuçtu
önü de arkası da
tabuttaki meyitti.


2

kaçan tavşan dönüp geriye baktı
zaman takvîmlerden su gibi aktı
hangi yöne aksa şiir ırmağı
ışıltılı nice izler bıraktı.
halk,divan,tekke
kutsal bir üçlüdür;
başından tanzimat’a kadar
düz bir yol izler:
ahenk var,ahlâk var,güzellik var
tanzimat’la bulanır göletler
birkaç damla düşünce
bir daha da durulmaz…

aksakal akın eyitti:

-şiirimizin cumhuriyeti hiç olmadı
cübbesinin altından
bize gözlerini belertmesin kör kadı…
sokak başlarına darağaçları kuran
serbest rey deyip
reyleri sandıklardan uçuran
hak tanımayan
ve halkı dışlayan
cumhuriyet kâmil cumhuriyet değildir
cumhuriyet cumhuriyet olmayınca
edep de kavladı üdebâ da
ılgınlar çiçeklendi ılgım görünce,
bir daha ayağa kalkamadı yere düşünce
bir kapıkulu yetişti şair
ve ortada kaldı şiir
üreten put üretti
oynayan köçekçe oynadı
marazlandı ütopya…

aksakal akın eyitti:

-bir uçurumun kenarında duran insana
“uç! uç! ” deyip arkasından iter gibi
“batı..batı” deyip çıkmaz bir sokağa girdik
tercüme şiirler arasında
iguanalar gibi esridik
gördük ki yön gösteren bütün işâretler
daha buyurgan,daha çok erotik


3

egemenlik sık sık eldeğiştirdi
evleri titretti süngülerin pırıltıları
ama hiç uğramadı
halkın
ve gerçek şairlerin semtine.

çölleşti şiir toprağımız
pazarına git ki işler kesat
elyafları çürük kelimelerin
çipil gözlerine oturmuş fesat
haksız veya haklı
kimi diyor ki şiirin
yeni doğuyor yağmur sonrası güneşi
kim diyor ki şiir bitti…

aksakal akın eyitti:

kula kul olan şairler görülmüştür
aç kalmamış,açıkta kalmamıştır her çağda
devreye sokulmuştur iletken birileri
putuna ulaşmıştır övgüleri
it,karnının doyduğu kapıda yaşar
kurtsa dağda.
Bir şair her zaman özgür olmalı
Kuşlarca,bulutlarca,rüzgârlarca
Kurt olmalı,pençelerini taşlara geçirmeli
Özgürce ölmeyi yeğlemeli
Boynu toklu yaşamaktansa.

Hedonist şairler vardır /hâşâ şiirden/
Şehvetle sarılırlar kaleme
En çıplak kelimeleri kırmızı şarapla tavlarlar
Güzel sevmek olur kirletmenin adı
Yeryüzü ürperir mezâhirden
Gökyüzü utanır sığınak arar
Şiir defterlerine bulaşan kirden…


4


aksakal akın eyitti:

şair var,tatmamış aşkı,erinci
eksisini eksen yapmış bir çerçi,
her kapıya götürür ürününü
şair var her kelimesi mercan ve inci
enginlere açılmaktan
derine dalmaktan korkmaz
bazen muallimdir,bazen sipahi
sürünmez karından bacaklılar gibi
şair ki güneşi etik olmalı
şiiri dillere katık olmalı.

keseri,kendi usta ellerinden yemeli şair,
içine-dışına sürekli kanamalı
gücünü,sabrını kendine sınamalı
önce ilham perisini sarhoş etmeli şiir
zamanı ve mekânı aşıp
yarınlara uzanmalı.

sevdadır,bir beyaz ırmaktır şiir;
hak yolu gösteren parmaktır şiir,
kim ki şarap diye alır kafaya
çıplaktır o şiir,arsızdır,teşhircidir
kelâm kirletene yasaktır şiir…

aksakal akın eyitti:

-kimi cariye oldu satıldı,
kimi kulakları küpeli köle,
kimi olmazlara sevdalanıp düştü çöle
her zaman yolunu buldu
ucuzluk pazarındaki şair
çeliğine su vermedi hiçbir çile
civa gibi kayıp durdu mekânsız şiir
dün başta taç idi bugün ayağa düştü
rüzgârın ateşiyle pişen aş iken şiir
bugün güneş dolabında buza dönüştü
kırıldı zümrüdüanka yumurtası
un-ufak oldu da toza dönüştü
her zerresi başka bir dağa düştü…



5

şair şovmen, şiir şova dönüştü
kimyası bozuldu aşkın, sanatın
bu yol taşlı, taşlar bıçaktan keskin
tırnağı uzar mı nalsız bir atın?
sürgit böyle kalmaz, elbet bir eylem başlar
müjde, toprağın rahmine düşen tohuma
duyursun müjdemi müjdeci kuşlar
toprağa, ay’a, güneş’e
sulara, balıklara, kardaki izlere
yer kabuğunun derinliklerinde
uyuklayan magmalara
ve gökyüzündeki nebülözlere
değişim bekleyen buzullardan
bütün yaylalara ve denizlere
içime şiirin cemresi düştü…

aksakal akın eyitti:

- hoş değildir yatağından kaçan ırmak
pişman olsa neye yarar
tetiğe basmışsa parmak
dil bazen zehirdir bazense tiryak
bazen de delip geçen zehirli bir mızrak
daha çok bengi-su
şair ki, sorumludur her zaman dilinden
caizdir şaire putları kırmak
ay, ninnilerle yatırır
güneş, çiçeklerle uyandırır şairi
taçlandırarak
ve evrene yayılır şiir güllerinin kokusu…

şiir, gerçek cumhuriyetini arıyor,
kıvılcımlar saçıyor yürekteki ateş,
sözcüklerdeki direnç,
gündoğusu yavaş yavaş ağarıyor…

.

Bahattin Karakoç

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder