31 Ağustos 2010 Salı

Hürriyete Doğru

Gün dogmadan,
Deniz daha bembeyazken çıkacaksın yola.
Kürekleri tutmanın şehveti avuçlarında,
İçinde bir iş görmenin saadeti,
Gideceksin;
Gideceksin iri pınarların çalkantısında.
Balıklar çıkacak yoluna karşıcı;
Sevineceksin.
Ağları silkeledikçe
Deniz gelecek eline pul pul.
Ruhları sustuğu vakit martıların,
Kayalıklardaki mezarlarında,
Birden,
Bir kıyamet kopacak ufuklarda.
Deniz kızları mi dersin, kuşlar mi dersin;
Bayramlar seyranlar mi dersin, senlikler cümbüşler mi?
Gelin alayları, teller, duvaklar, donanmalar mi ?
Heeey!
Ne duruyorsun be, at kendini denize;
Geride bekleyenin varmış, aldırma;
Görmüyor musun, her yanda hürriyet;
Yelken ol, kürek ol, dümen ol, balık ol, su ol;
Git gidebildiğin yere.

.

Orhan Veli Kanık

Hoy Lu-Lu

İsterim benim de acaip isimleri
Hiç duyulmamış zenci arkadaşlarım olsun.
Onlarla Madagaskar limanlarından
Çin'e kadar yolculuk yapmak isterim.
İsterim içlerinde bir tanesi
Vapurun güvertesinde yıldızlara karşı
'Hoy lu-lu' şarkısını söylesin her gece.

Ve bir gün ansızın bir tanesine
Rastgelmek isterim
Paris'te...

.

Orhan Veli Kanık

Hicret

I

Damlara bakan penceresinden
Liman görünürdü
Ve kilise çanları
Durmadan çalardı, butun gün.
Tren sesi duyulurdu yatağından
Arada bir
Ve geceleri.
Bir de kız sevmeye başlamıştı
Karsı apartmanda.
Böyle olduğu halde
Bu şehri bırakıp
Başka şehre gitti.
II

Simdi kavak ağaçları görünüyor,
Penceresinden,
Kanal boyunca.
Gündüzleri yağmur yağıyor;
Ay doğuyor geceleri
Ve pazar kuruluyor, karsı meydanda.
Onunsa daima;
Yol mu, para mi, mektup mu;
Bir düşündüğü var.

.

Orhan Veli Kanık

Helene İçin

Ötesi yok şehre ulaşınca kaderin yolu
Pişman bir el kapayacak kapısını ömrünün;
Hatırlayacaksın beni gözlerin yaşla dolu,
Güzelliğin yalnız mısralarımda kaldığı gün.

Odanı dolduracak son mevsimin, son baharın..
İsmini dinleyeceksin serin esen rüzgarda,
Duyacaksın ateş feryadını hatıraların
Akşam vakti söylenen aşıkane şarkılarda.

Ve bilhassa parmaklığına dayanadığın zaman
Ufku uzak şehirlere açılan balkonunun,
Günahların geçecek hafızanın arkasından.
Günahların..Sonu gelmez kafilelerden uzun..

Susarken ağaçlarda kuşlar tahayyül içinde,
Bakşlarında sükunun zehri, bekleyeceksin.
Türlü acılar şekillenecek yine içinde,
'Ah! Şairim bu akşam da geçmedi' diyeceksin.

Ve ulaşacak bu son şehre kaderin yolu,
Kapayacak pişman bir el kapısını ömrünün;
Hatırlayacaksın beni gözlerin yaşla dolu,
Güzelliğin yalnız şarkılarımda kaldığı gün.

.

Orhan Veli Kanık

Hayat Böyle Zaten

Bir evin bir köpeği vardı;
Kıvır kıvırdı, adi Cincon'du, oldu.
Bir de kedisi vardı: Maviş,
Kayboldu.
Evin kızı gelin oldu,
Küçük bey sınıfı geçti.
Daha böyle acı, tatlı
Neler oldu bir yıl içinde!
Oldu ya, olanların hepsi boyler.
Hayat böyle zaten!..

.

Orhan Veli Kanık

Güzel Havalar

Beni bu güzel havalar mahvetti,
Böyle havada istifa ettim
Evkaftaki memuriyetimden.
Tütüne böyle havada alıştım,
Böyle havada aşık oldum.
Eve ekmekle tuz götürmeyi;
Böyle havalarda unuttum.
Şiir yazma hastalığım;
Hep böyle havalarda nüksetti.
Beni bu güzel havalar mahvetti.

.

Orhan Veli Kanık

Hay Kay

Yosun kokusu
Ve bir tabak karides
Sandıkburnu'nda

.

Orhan Veli Kanık

Hardalname

Ne budala seymisim meger,
Senelerdenberi anlamamisim
Hardalin cemiyet hayatindaki mevkiini...
<>
Bunu Abidin de soyluyordu gecende.
Daha buyuk hakikatlere
Ermis olanlara.

Biliyorum, lazim degil ama hardal
Allah kimseyi hardaldan etmesin.

(Mart, 1940/Vatan, 16.11.1952)

.

Orhan Veli Kanık

Harbe Giden

Harbe giden sarı saçlı çocuk!
Gene böyle güzel dön
Dudaklarında deniz kokusu
Kirpiklerinde tuz
Harbe giden sarı saçlı çocuk!

.

Orhan Veli Kanık

Haber

Akşamla bak yine gül rengi buhurdan
Bin bir hülyaya acık penceremin camında.
Sukut örüp bu sıcak sonbahar akşamında
Bir alem doğdu yine giden günün ardından.
Sardı o her akşamki sessizlik yokuşları,
Bir alem doğdu yine giden günle beraber;
Geldi medar ellerinden beklediğim haber
'Baş cıvıltıya can evimin kuşları.'

Gördüm giden günün ardından sulara dalan
Gözlerin yeni bir dünyaya açıldığını,
Bir ustura alemine yaklaşıldığını,
Bu aksam kuşlarının ufuktan koptuğu an.
Kuruldu bir alem her günkü dünyamdan uzak,
Kaybolduğum düşünceye ve kendime yakın.
Kuşlar... dizi dizi kuşlar.. kuşlar akın akın..
Rüyam benden bu aksam ve ben rüyamdan uzak...

.

Orhan Veli Kanık

Hüzün

Yıllardır yütürdüğüm güneşi arıyorum
Hüznümü kolarımla sımsıkı sarıyorum
Sanki dev bir kasırga emiyor yüreğimi
Yoksa bu derin acı ruhumun gömleğimi
Bu hayal,bu pelerin giyen esrarlı kadın
Uçan kelebeği mi,dudağımda feryadın
Kah görünüp kaybolan, kah konan pencereme
Kah demir yumruk gibi sıkışan hançerime

.

Nurullah Genç

.

İntihar Etme Leyla

sormasam da adını
prangalarım söyler...
iki damla göz yaşı akıtan yüreğime..
baharı unutturan sormasam da adını
soldun bir tabeladır asılan düşlerime..
çaresizlik hep sana özgü müdür sanırsın..
yalnız sen mi kararır,küçülür aldanırsın..
beni de sömürüyor bu zalim vaveyla
intihar etme leyla...
bir muamma akşamı közlere sardın beni..
bir türlü aşamıyorum yasaklarını
ulaşamıyorum sofralarına...
mıknatıslı yolların çekiyor ayaklarımı
ölü bir badem gibi öyle durma karşımda
bir ceset olup düşme hüsranın kollarına..
intihar etme leyla..
mevlevi duruşunla eritiyorsun beynimi
çiçekler manzumesi yanaklarından...
iliğim süzülüyor
geç geldin iklimine yalnızlığımın
ağırlayacak yerim kalmadı hicranını
umutlarımdan başka..
gitme mumyalanmadan cilasıyla ...

.

Nurullah Genç

İnce Cam Kırıkları Üzerindedir Kalbin

Gözlerin gökyüzüne ihanet ediyorsa
Hâlâ nazlı kuğular kuşatmışsa aklını
Belli ki bir kelebek bekliyor avuçların
Bırak bir bedestene gizlini ve saklını

Bir kelebek bekliyor parmak uçlarında aşk
Bahar şimdi şahmeran tozudur; savrulacak
Su yüzünü sonsuz bir hicrana çevirince
Umutların yeniden ve sessiz kırılacak

İnce cam kırıkları üzerindedir kalbin
Kan sızıyor ruhundan ömrünün taşlarına
Gül kurusu ân bile kalmasın sadağından
Atlasını kirleten melâl ayyaşlarına

Neden kaçıyor artık bilmiyorsun ülkenden
Kanatları yalnızlık burcuna yükselecek
Vuslat ah ü zârını bir gün duyunca senden
Belki konar göğsüne bu muazzam kelebek

.

Nurullah Genç

İlacımı Özün Say

bir akşam sensizliğim eriyip aktı bende
gözlerinin cemresi karanfildir bedende
kirpiklerin kuşattı bütün mevsimlerimi
şimdi varsın; sızın var duranda, yürüyende
kollarım gül kokulu bir baharı sarıyor
acılar ki, önümde diz çöküp yalvarıyor
ayrılık yapayalnız bir ülkedir evrende
hüzün, terk edilmişlik duygusuyla çaresiz
şimdi varsın; hayatım sende, ölümüm sende

şimdi varsın; sokaklar daha bir sıcak bana
nereye git gidersen; orası ocak bana
bazen bir papatyanın beyaz yapraklarından
bazen bir dolunayın çehresinden bak bana
şimdi varsın; ruhumu okşuyor soframda su
ardımda ne yalnızlık, ne de ölüm korkusu
hayatın hiç sönmeyen kandilini yak bana
o eski fırtınalar şimdi sabâ rüzgarı
hüzün benden habersiz, kuşkular ırak bana

ey benim aynalarda gülümseyen çokluğum
nar tadında umutlar taşıyan çocukluğum
gözlerinin ışığı yayıldı mahzenime
ey benim can sarayım, ey benim eşsiz kuğum
asil tebessümünü düşürdün izlerime
müpteladır gemiler benim denizlerime
gülümsedin; kalmadı kederim, burukluğum
çehresinde hâtıran büyüyor bebeklerin
gizemine âşina varlığım ve yokluğum

lügatini yeniden yazıyorum sevdanın
binlerce çiçek açtı kollarımda yorgunluk
gündönümü ruhuma ayarlandı yeniden
bir çerağdır, yanıyor gittiğin her bahçede
şimdi parmaklarının ucundadır baharım
kutlu bir ülke verdin hayatıma özünden
denizlerde sen varsın; ırmaklarda ben varım

yaprak yine hüzünle düştü ayaklarıma
ağaçlardan boşandı hayatımın acısı
anlamadım: Bu gökler benim göklerim değil
bilemedim: Bu toprak canımda akkor gibi
tutuştum hiç kimsenin yanmadığı yerde ben
meğer ömür vermişim bu belalı derde ben
sen geldin; avuçlarım suyla doldu ansızın
sen geldin; evrenimi kuşattı sevda sızın

ders almayı bilmedim yüreğimden; yorgunum
ne sana, ne kendime, ben dünyaya kırgınım
dikenler saplanmıştı çocukluk günlerime
gençliğim bir ejderha pençelerine mahkum
kırk yaşımda, bin yılın ıstırabıyla yandım
uyudum, o bembeyaz ellerinde uyandım
sen geldin; birbirinden ayrıldı renk ve acı
sen geldin; yine vurdu yüzüme aşk utancı

lâyıktır, her lokmayı yedirseler zehirden
lâyıktır, karlı dağlar çökse başıma birden
akıl, sanki içimde bana düşman bir gemi
kahrın karanlığına gömdü şehlâ gölgemi
göremedim; gönlümden ufkuma sızdı keder
en muamma çöllerde ararken yitiğimi
geldin; altın harflerle yazıldı günün adı
geldin; ruhuma meftûn âvâreler ağladı

ders almayı bilmedim hayattan; bir gün ölüm
öğretir o tekrarı olmayan dersi bana
nasıl da uçtu ömrüm renklerin boşluğuna
dal kırıldı; kökleri çürüdü servilerin
duyamadım gövdenin o esrarlı sesini
karayel bir yanımdan esip durdu öteye
sen geldin; yağmur yağdı içime; bahar geldi
sen geldin; yıllar yılı beklediğim yâr geldi

şimdi varsın, yıldızlar bana bakar derinden
bozkırlarda, çöllerde çiçeklenir ellerin
şimdi varsın, gecenin kan akar gözlerinden
ışıldayan çehresi karardı güzellerin
öteyi görmeyenler bilemez, kimle geldin
sen benim kendi ruhum, kendi özümle geldin
şimdi varsın, varımı varlığında sakladın
dayanılmaz yüreğin esrarlı bir bahçedir
şimdi varsın, içimde ebedi konakladın
zariftir bakışların, bal renklidir, incedir
sensizlik geçmişini anıyor; şimdi varsın
burçlarımda lâmbalar yanıyor; şimdi varsın

.

Nurullah Genç

İki Gözüm İki Çeşme

sen gideli ardında sadece hüzün
bir de rıhtımların şarkısı kaldı

senin senden öte bir şeyler olduğunu
biliyorum, ama akşam oluyor
ruhumu çöllere bırakıyorum

iki gözüm iki çeşme
bir sarhoş kurşunla kanatları kırılan
garip bir serçedir alınganlığım

biraz kum ve kelebek
bir de senin için geçtiğin yerlerde damla damla
yüreğime bulaşan
toprağın ah ü zar kalıntıları

hala anlayamadım
bizi bizden ayıran ısırgan otlarını
sen orda, bulutların arasında sessizce
ya da bilmem hangi şehrinde arzın
garip bir türkünün ardında yürüyorsun
benimse avuçlarında
gözlerinden artakalan
bir kaç yeşil renkli hayal denizi

iki gözüm iki çeşme
neye yanıyorum, biliyor musun
birleştiremedik kalplerimizi

.

Nurullah Genç

İçim İçime Sığmıyor

Havanın dumanlı
Vaktin dar olduğu bir zamanda
Bu sözü bir gül gibi bıraktın yüreğime:
“İçim içime sığmıyor! .”
Şimdi sana dairim
Ölesiye tutkulu
Ölesiye şairim

Tarihe gömüyorum acıyı ve ölümü
Yenilgiyi zafer şarkılarına
Çünkü sen geldin; kumrular geldi
İçim içime sığmıyor
Umurumda mı sanki ayrılık trenleri
Ay tutulması, rasathaneler
Aşkın değerini düşüren darphaneler
Başbakanın Amerika evleri
Umurumda mı sanki

Sen geldin; çöllere yağmurlar geldi
Bana göre değil Küba’nın çiçekleri
Yeni bir skandal senaryosunda
Şaşkın bir İngiliz prensesinin
Yıkılan hayalleri

Bana göre değil kavga
Uygarlığın kriz noktalarında
Gurbet kokan bir hayatım var benim
93 harbinden kalma sokaklarında
İkindi sonrası sirenler çalar
Eritir dağların kirli karını
Susuz bir denizde hırçın dalgalar
Deler karanlığın kulak zarını

Sen geldin; vefakâr duygular geldi
Yakamozlar oynaşıyor sularda
Benim de sırlara ermek çağımdır
Buzlar vadisinde bir gelin, sevda
Sevda benim özgül ağırlığımdır

Sen geldin; güvertelere
Umut yükleyip boşaltan gemilerin
Hindistan cevizi kırdığı kırdığı limanlarda
Ermiş kaptanlara muhabbet duyan
Meczup tayfalar geldi
İçim içime sığmıyor
Çünkü hem sen geldin; hem bahar geldi

NURULLAH GENÇ/ Rüveyda’dan

.

Nurullah Genç

Irmağa/ Arzuhal

gördün mü devleri, mecnun cinleri
ciğer kanı içen bahçıvanların
nefesinde uçan güvercinleri
sekiz bahçenin tacını
sekiz köşkün Hallac'ını
gördün mü ey denizlere kul olan
yorgun düşen gariplere yol olan

.

Nurullah Genç

Hüzzam Yangınları III

Son yangın

Kül oldu coşku ve âh; nazlı aksın ister su
İster okyanusları salsın toprağa birden
Toprak her damlasında bir deniz taşıyacak
Susuz ölüp de sonsuz uyanınca kabirden

Elbette alışacak gündönümünde sessiz
Akıp giden bembeyaz kuğusuna özlemin
Daha şimdiden boyun büktü yalnızlığına
Yıllardır dalga dalga bir aşk arayan zemin

Nağmeler isterse gül getirsin ötelerden
Yaprakları bir alev yalımıdır; bilecek
Bilecek de, göklerden bulut bekleyen toprak
Mağrûr kıvılcımları gözleriyle silecek

Çürüsün dipte tohum; infilak etsin vera
Rüzgâr yok; yalnız akkor fırtınalardır gelen
Ey ruhum, sen de artık bu esrarlı yangının
Fecre kadar uzayan gölgesinde gölgelen

Ey ruhumun yoldaşı bedenim, aynaya bak
Eskiden beri âteş yurdundasın, sarısın
Tutuşan her hücrende bir bahar dirilecek
Sen ki, zaten toprağın yorgun hükümdarısın

.

Nurullah Genç

Hüzzam Yangınları II

İkinci yangın

Bir nevâ perdesinde filizlenen kıvılcım
Narçiçeklerine son rüyayı hatırlatır
Alevden bir gergefse tahammül, ruhumuzun
Titrek avuçlarına her gece kan damlatır
Hangi gönül ressamı dokunmuştur bilinmez
Bir kalbin duvarına böyle tenhâ ve uzun

Alevden bir gergefse tahammül, ruhumuzun
Ölü çığlıklarıyla muammalı ve dalgın
Sen hangi Mevlana’yı arıyorsun ey bahar
karanlık bir dünyanın zindanı mı bu yangın
Bekle ki, gül yağmuru yağsın kirpiklerine
Elbette her şimşeğin bir hicaz dörtlüsü var

Sen hangi Mevlana’yı arıyorsun ey bahar
Şarkılarda batıyor hümayun tekneleri
Dördüncü ses bir kuşun kanadında tevekkül
Akıl, suya gölgesi düşen esrarlı peri
Bir başına eriyip akarken mihverinden
Neden Yusuf yüzlüdür göklere savrulan kül

Dördüncü ses bir kuşun kanadında tevekkül
Hisar perdesinde kum, kırlangıçlar ve zehir
Çürüyen bir câzibe tutuyor ellerinden
Yaslı bir mağaradan süslü bir cennete gir
Nice yangın saklıdır hüzzam ırmaklarında
Akkor binlerce deniz boşalıyor terinden

Çürüyen bir câzibe tutuyor ellerinden
Tehlikeli sularda sanma ki yüzün güler
Korsanlar alır bir gün kaptanlık beratını
Suya hükmedemezsin; düşmanındır gemiler
Güneşin battığı yer âşiyanın olmadan
Kendi dağlarına dön ve hazırla atını

.

Nurullah Genç

Hüzzam Yangınları

Birinci yangın

Ve bir gün sarsılacak içinde son tebessüm
Dudaklarında şarkı buzları, nağme kanı
Sen bildiğin gibi dur yolların ortasında
Gömmenin gölgesi yok bekleyişler yurduna
Gökte saçların için gül arayan hakanı

Dudaklarında şarkı buzları, nağme kanı
Ay damlatıyor yüzün toprağıma bembeyaz
Sen yine de habersiz yürü kalbinde şehrin
Bir gün elbet dumanı dağılır tepelerin
Adım binlerce hüzzam olacak; ruhuna yaz

Ay damlatıyor yüzün toprağıma bembeyaz
Nasıl böyle bigane kalıyorsun ey bahar
Kıvılcımlar rengârenk acılarla geliyor
Bir alev yağmurunun suları çiseliyor
Bulutların ardında o yanardağ tenin var

Nasıl böyle bigane kalıyorsun ey bahar
Ellerim kâh humuslu, kâh kil kıvamındadır
İster misin her yanım karakışla donansın
Yolcu susamış, bırak, içip hülyana kansın
Zaman son bir fanusun kırılan camındadır

.

Nurullah Genç

74 Nolu rubai

Ben ki yokluk ve varlık nasıl oktur; bilirim.
En küçükten büyüğe, bilgim çoktur; bilirim.
Bu bilgim boşunadır, yanılsam da utansam;
Sarhoşluktan yüksek bir rütbe yoktur; bilirim!

(Hayyam'ın Türkçe Yüzü-Türkçe Yeniden Yazan-Yalçın Aydın Ayçiçek-Can Yayınları)

.

Ömer Hayyam

7 Nolu rubai

Dünya ömrü masaldır, bir de soruyor.
Demek malı, mülküyle gurur duyuyor?
Bu fırtınalı yerde mum yakmış demek?
Hem bu sel yatağına ev mi kuruyor?

(Hayyam'ın Türkçe Yüzü-Türkçe Yeniden Yazan-Yalçın Aydın Ayçiçek-Can Yayınları)

.

Ömer Hayyam

68 Nolu rubai

Gerçeği bilemezsin, harcama emek,
Şu yaşam ki kocaman bir kuşku demek.
Öyle ise kadehten çekme elini;
Farketmiyor ya sarhoş, ya ayık gezmek!

(Hayyam'ın Türkçe Yüzü-Türkçe Yeniden Yazan-Yalçın Aydın Ayçiçek-Can Yayınları)

.

Ömer Hayyam

65 Nolu rubai

Sâki, arttır canımdan diri kalanı,
Halk sohbetinde çok az yeri kalanı.
Bilirim, dün şaraptan kaldı bir kadeh;
Kim bilir ki ömrümden geri kalanı?

(Hayyam'ın Türkçe Yüzü-Türkçe Yeniden Yazan-Yalçın Aydın Ayçiçek-Can Yayınları)

.

Ömer Hayyam

63 Nolu rubai

Yılan olup bir taşa girsen de Sâki,
Ecel yine olacak ensende Sâki,
Dünya ki hep topraktır, oku bir şiir
Şarap ver, bir nefeslik yel bende, Sâki!

(Hayyam'ın Türkçe Yüzü-Türkçe Yeniden Yazan-Yalçın Aydın Ayçiçek-Can Yayınları)

.

Ömer Hayyam

60 Nolu rubai

Kalk, kalk hadi; çık artık, yataktan Sâki!
Koy, koy şarap sesini uzaktan Sâki!
Şu kafatasım benim, testi olmadan,
İçelim testideki şaraptan Sâki!

(Hayyam'ın Türkçe Yüzü-Türkçe Yeniden Yazan-Yalçın Aydın Ayçiçek-Can Yayınları)

.

Ömer Hayyam

6 Nolu rubai

Şu Feleğin çarkında, akıl şaşırır.
Bir kavanoz içinden düşler aşırır.
Güneş bir ateş olmuş, dünya kavanoz;
Döndürür simge, şekil; bizi taşırır!

(Hayyam'ın Türkçe Yüzü-Türkçe Yeniden Yazan-Yalçın Aydın Ayçiçek-Can Yayınları)

.

Ömer Hayyam

55 Nolu rubai

Testiciler eline almış toprak hamuru,
Düşünüp taşınmadan, başlar tokat yağmuru.
Ne kadar sürecek ki, acaba bu hoyratlık?
Bilmez mi ki dövdüğü çürük insan çamuru?

(Hayyam'ın Türkçe Yüzü-Türkçe Yeniden Yazan-Yalçın Aydın Ayçiçek-Can Yayınları)

.

Ömer Hayyam

57 Nolu rubai

Testici dükkânından geçtim, eski zamandı,
Ve o toprak ustası becerikli adamdı.
Gözü bağlılar görmez, baktım gönül gözümle;
Avucunda tuttuğu toprak, gördüm, babamdı!

(Hayyam'ın Türkçe Yüzü-Türkçe Yeniden Yazan-Yalçın Aydın Ayçiçek-Can Yayınları)

.

Ömer Hayyam

48 Nolu rubai

Akıl, kadehe alkış tutarmış derler.
Alnından yüz kez öpüp, taparmış derler.
Böyle güzel kadehi, Testi Ustası;
Yapıp yapıp yerlere atarmış derler!

(Hayyam'ın Türkçe Yüzü-Türkçe Yeniden Yazan-Yalçın Aydın Ayçiçek-Can Yayınları)

.

Ömer Hayyam

Geçti Bu Ömrüm

Yaşım otuz, kırk oldu ahâ,
Yorula, yorula geçti bu ömrüm.
Ölüp, ölüp yeni baştanbir daha
Dirile, dirile geçti bu ömrüm.

Gidemedim şu feleğin suyuna,
Felek beni hep getirdi oyuna,
Kriş yaptı çilesinin yayına,
Gerile gerile geçti bu ömrüm.

Hiç bakmadım zalimlerin çapına
Kafa tuttum, karşı koydu topuna,
Yanlız hahikatın, hakkın ipine,
Sarıla sarıla geçti bu ömrüm.

Ve lakin hor gördü hayat beni hor,
Zor imiş hayatta eğilmemek zor,
Eğilmedim amma sen gel bana sor,
Kırıla, kırıla geçti bu ömrüm.

Millet dedim anlamadı derdimden,
Devlet dedim, kuyu kazdı ardımdan,
En sonunda en sevdiğim yurdumdan,
Sürüle, sürüle geçti bu ömrüm.

Senelerdir vatanımdan ırağım,
Ne mekanım belli, ne durağım,
Yâd ellerde parça, parça yüreğim,
Yarıla yarıla geçti bu ömrüm.

Arif derki; eremedim ahtıma,
Veda etmek üzere gemi rıhtıma,
Ele değil ele kara bahtıma
Darıla darıla geçti bu ömrüm.

.

Ozan Arif

Geçmem Davamdan

Benim davam açık Allah davası
Geçen geçsin ben vazgeçmem davamdan.
İlay-ı Kelimetullah davası
Geçen geçsin ben vazgeçmem davamdan.

Dedem Saltuk Buğra Han’dan bu yana,
Türk-İslam ülküsü demişim ona,
O yüzden ülkücü denilmiş bana
Geçen geçsin ben vazgeçmem davamdan.

Bu dava vatandır, dindir, millettir,
Bu dava devlet-i ebet müddettir,
Bendeki sevdası ilelebettir
Geçen geçsin ben vazgeçmem davamdan.

Ben hemşehrim eksik olabilirim,
Bazısına ters de gelebilirim,
Amma davam için ölebilirim
Geçen geçsin ben vazgeçmem davamdan.

Ha ölebilirim dediysem bakın,
Siz beni ölmedi sanmayın sakın,
Şehit verdim şehit beş bine yakın
Geçen geçsin ben vazgeçmem davamdan.

Hareket olarak verdiğim bunlar,
Ya daha önceki şehit olanlar,
Düşünmeli hazır vatan bulanlar
Geçen geçsin ben vazgeçmem davamdan.

Ama geçen varmış varsa yazıktır,
Gaflettense döner; zaten eziktir
Gafletten değilse kanı bozuktur
Geçen geçsin ben vazgeçmem davamdan.

Kan bozuk olmazsa mazi satılmaz,
Takım tutar gibi dava tutulmaz,
Moda da değildir her yıl atılmaz
Geçen geçsin ben vazgeçmem davamdan.

Bu Ozan Arif’i bey yapsanız bey
Diyecektir size ‘Bu beylik de ney? ’
Davama kölelik daha güzel şey
Geçen geçsin ben vazgeçmem davamdan.

.

Ozan Arif

Feleğin Çarkı

Tersine döner mi Mevla'nın işi?
Ters dönen feleğin çarkı değil mi?
İtibar görüyor namussuz kişi
Kırdığı geçse de kırkı değil mi?

Nice iyi önceleri dövülmüş
Mansur gibi sonra tutmuş sevilmiş
Doğru diyen dokuz köyden kovulmuş
Bu zaten çok eski türkü değil mi?

Bilmem ki bu böyle ne kadar gider
Herkes ettiğini sonunda öder
Eşek de kendini aslan zanneder
Sırtına geçirse kürkü değil mi?

Utan ulan kara bahtımız utan
Helerin eline kaldı bu vatan
Çakal hür, arslanı kafeste uttan
Arslandan duyulan korku değil mi?

Arif sen hiç sorma hak hukuk nerde
Çakalın hükümran olduğu yerde
Elbette arslanı korlar içerde
Bu bile arslanın farkı değil mi?

.

Ozan Arif

Ey Türk Genci

Ey Türk Genci! Bir yanın alp,
Diğer yanın eren olsun.
Sen sen ol da kalp kırma kalp
Sevgi mumun çıran olsun.

Olur isen bir alperen,
Tam Müslüman Türkler gören
Hayatına şekil veren;
Dinin ile tören olsun.

Para, mal mülk, makam yetki,
Etmemeli sana etki
İmanını sağlam tut ki:
Küfür batsın viran olsun.

Zorun zulmün hiç bir türü,
Döndürmesin seni geri,
Hak bildiğin yolda yürü
İsterse kar boran olsun.

Delikanlım! Cehle inat,
Sen gel seni bilgi donat,
İlim, irfan kültür sanat
Sana dost ve yaran olsun.

Sev barışı, sev dirliği,
Aşk bil vatanperverliği,
Hayalinde Türk birliği,
Gönlünde hep Turan olsun.

Uyar isen eğer uyar,
Arif'in bir öğüdü var
Bir elinde bilgisayar
Bir elnde Kuran olsun.

.

Ozan Arif

Emrindeyiz

Vatanın, milletin sahibi biziz.
Başbuğ`um emrinde, emrindeyiz biz.
Bu yolda bir ölür bin diriliriz.
Başbuğ`um emrinde, emrindeyiz biz.

Dinin ve devletin bekâsı için,
İslâmın mubarek gazâsı için,
Cenab-ı Allah`ın rızâsı için,
Başbuğ`um emrinde, emrindeyiz biz.

Bu yol ki, hayatı bu yolda bulduk,
Bu şuur, bu azmi biz senden aldık.
Tek kafa, tek yürek, tek bilek olduk.
Başbuğ`um emrinde, emrindeyiz biz.

Köy, şehir, kasaba, milli iradem,
Antepli şahin`im, Maraş`lı edem,
Yediden yetmişe gardaşım, dedem,
Başbuğ`um emrinde, emrindeyiz biz.

Başbuğ`um olmasan her şey bitmişti.
Türkiye komünist olup gitmişti.
Sen sağ ol sayende gençlik yetişti.
Başbuğ`um emrinde, emrindeyiz biz.

Bu kervan gidecek ürsün köpekler.
Analar, babalar, doğan bebekler,
Bozkurtlar hep senden işaret bekler.
Başbuğ`um emrinde, emrindeyiz biz.

Korkaklar gelmesin, geriye dönsün.
Dışarı çıkmasın evinde sinsin,
Dün sendin, bugün de liderim sensin.
Başbuğ`um emrinde, emrindeyiz biz.

Sen emret her engel az gelir bize,
Aşılmaz dağ olsa düz gelir bize,
Zindanmış urganmış vız gelir bize,
Başbuğ`um emrinde, emrindeyiz biz.

Sabrımız memleket için biline,
Dileriz akıllar başa alına,
Bir değil bin Arif feda yoluna,
Başbuğ`um emrinde, emrindeyiz biz.

.

Ozan Arif

Düzelmez

Kör olan vicdanlar bakın da görün
Bakmayınca bu memleket düzelmez!
Şu çıban yarılıp içinden irin;
Akmayınca bu memleket düzelmez!

Kapanmalı bu milletin yarası
Ne kavganın,ne döğüşün sırası,
Evde huzur,yurtta dirlik çırası,
Yakmayınca bu memleket düzelmez!

Olmamalı Türk'ün Türk'ten şüphesi
Yol olmalı aşk dağının tepesi
Her kulağa birer sevgi küpesi
Takmayınca bu memleket düzelmez!

Beşeriyet kanununun çatlağı
Yurdu yaptı vurguncunun otlağı
Yetimin hakkını yiyen gırtlağı
Sıkmayınça bu memleket düzelmez!
Vallahi susamış arıyor vatan,
Yeni bur kumandan,yepyeni bir han;
Ben diyeyim Fatih,sen de Alparslan,
Çıkyanıca bu memleket düzelmez!

Koy desinler falan fikrin ozanı
Ozan Arif sen bırakma ezanı
Bismillah deyip de köhne düzeni
Yıkmayınca bu memleket düzelmez!

.

Ozan Arif

Düşünün...!

Hakimler...Savcılar...Dinleyin hele,
Derini düşünün...Haktan şaşmayın..!
Uğraşmayın sizden yüksek dağlarla,
Karını düşünün...Haktan şaşmayın..!

Aslanı mahkeme edemez tilki,
Sözlerim sizlere ters gelir belki,
Bütün ülkücüler mahkûm değil ki (...),
Hürünü düşünün...Haktan şaşmayın..!

Aklına gitmeyin üç-beş delinin,
O Saltık denilen Moskof dölünün.
Bir milyon rey veren M.H.P'linin,
Birini düşünün...Haktan şaşmayın..!

Vural Özenirler...Soyer...Kayacan,
Sizi kurtaramaz o Saltık amcan,
Hamama girerken duyun heyecan,
Terini düşünün...Haktan şaşmayın..!

Bildiğiniz gibi yazın ve çizin,
İpliği pazara çıktı bu bezin
'Ya sabır...' çekmekten yorulan dizin,
Ferini düşünün...Haktan şaşmayın..!

Anlamak zor değil sabrın sonunu,
Milletin bu kadar sıkman canını,
Kadehe koyarken Bozkurt kanını,
İrini düşünün...Haktan şaşmayın..!

Mahkeme deyilse şartlanmış yönde,
Neden yapılmıyor millet önünde..?
Bu alçak yargının Türk tarihinde,
Kirini düşünün...Haktan şaşmayın..!

İki gün mahkeme, üç gün teklemen,
Yalanın üstüne yalan eklemen,
Hukuku katledip, hayır beklemen,
Şerini düşünün...Haktan şaşmayın..!

Rütbeye güvenip yapmayın talan,
Rütbe babanızın malı mı ulan..?
Rüzgârı ekerken çıkacak olan,
Ürünü düşünün...Haktan şaşmayın..!

Mahkeme politik...Hukuksa süsü,
Bugün belki hoştur davulun sesi,
Demedi demeyin; benden demesi,
Yarını düşünün...Haktan şaşmayın..!

Sanmayın zulmünüz size kalacak,
Masum kan ağlarken hain gülecek,
Sizden yedi göbek sonra gelecek,
Torunu düşünün...Haktan şaşmayın..!

Sabrımız bitip de gelince aşka,
Ârif der; kadınız ben olsam keşke,
Darağacı değil..! Daha bir başka,
Türünü düşünün...Haktan şaşmayın..!

.

Ozan Arif

Düşman mısın Dünya?

Düşman mısın dünya bana düşman mı?
Şu bağrıma her saplanan ok senin.
Herkes böyle doğduğuna pişman mı?
Yoksa zulmün bana mıdır tek senin?

Dertlerini depo ettin içime,
Kırkta koydun yetmiş beşlik biçime,
Bak bu yaşta sakalıma saçıma
Tutam tutam erken düşen ak senin.

Çilenin, kederin, gamın yekünü,
Dağ gibi sineme salmış kökünü,
Bana mı güvendin bütün yükünü
Omuzumda taşıdığım yük senin.

Bu yüke gücümü yetiremedim,
Ağır geldi ağır götüremedim,
Uğraştım uğraştım bitiremedim,
Zalimlerin mazlumundan çok senin.

Allah’tan korkmadan göz göre göre,
Vatansız dedirttin vatanpervere,
Olur mu dünya be! Olur mu bre?
İşte buyur marifetin bak senin.

Hep beni mi ısıracak dişlerin,
Hep bana mı çatılacak kaşların,
Haksız haksız yanlış yanlış işlerin,
Etti artık bu canıma tak senin.

Dar ettin kendini sen ARİF’e dar,
Zayıfa düşmansın kuvvetliye yar,
Külahıma desin kim diyorsa var
Yok be dünya adaletin yok senin.

.

Ozan Arif

Dua

Yerleri gökleri yaradan Allah,
Mal verme, mülk verme, han verme bana.
Dünyanin malina etmem eyvallah,
Ne söhret, ne rütbe, san verme bana.

Iman ver ki, nefsi vurup yikmali,
Bir yürek ver, kafesinden çikmali,
Ülkü diye alev alev akmali,
Damarlarinda donmus kan verme bana.
Ârif'in dilegi geç veya erken,
Söz verdim Onlara nefes alirken,
Ülkücü gardasim sehit olurken,
Yorganda çikacak can verme bana.

.

Ozan Arif

Dolandım Peşinden

Sen saldin gönlüme, sen bu sevdayi,
Dolandim pesinden Ülkü adli yar.
Bu sevda yüzünden koca dünyayi,
Dolandim pesinden Ülkü adli yar.

Düzen verip sazimdaki tellere,
Köyümden basladim düstüm yollara,
Yoldas oldum rüzgârlara, yellere,
Dolandim pesinden Ülkü adli yar.

Çikisim o çikis, bir laf var hani;
Araki bulasin, vay beni beni.
Kaza kaza, köy köy aziz vatani,
Dolandim pesinden Ülkü adli yar.

Zaman zaman küfür kesti yolumu,
Ensemde hissettim bazen ölümü,
Yine de yilmadim, Anadolu'mu,
Dolandim pesinden Ülkü adli yar.

Edirne'den, Kars'a, Izmir'dan Van'a,
Hudutlar dar geldi senin sevdana,
Avrupa'nin yolu göründü bana,
Dolandim pesinden Ülkü adli yar.

Çağrışımlar

Çok küçük bir yalanı
Çok büyük bir orantıda
Dinlediniz mi..

Çok büyük bir yalanı
Çok yalın bir doğrultuda
Söylediniz mi..

Gecikmiş bir gizlemİ,
Birikmiş bir özlemi
Sakladınız mı..

Gelmeyecek bir gideni,
Olmayacak bir nedeni
Beklediniz mi..

Bir gerçeği erken,
Bir açlığı tokken
Anladınız mI..

Hep mi hep ölecekmiş gibi,
Hiç mi hiç ölmeyecekmiş gibi
YaŞadınız mı..

Yalanı sürmeye sürmeye,
Yanlışı görmeye görmeye
Saklandınız mı..

Doğruluğun yönünde,
Doğruların önünde
Aklandınız mı..

Ortamsız bir yaşamda,
Yaşamsız bir ortamda
Harcandınız mı..

.

Özdemir Asaf

Çağrım

Biri olsa, biri gelse,
Ilım-ılım, diri gelse,
Sözün-sözün eri gelse,
Dimdik, yalın, dursa/ya.

Gözüm-gözüm akılardan,
Duyum-duyum takılardan,
Uzak, yakın yakılardan
Duru-duru baksa/ya.

Soğuk olsa, dese ışıt,
Karanlıksa, dese ışıt,
Buram-buram dese işit,
İçin-için varsa/ya.

Birim-birim yanaş olsa,
Dirim-dirim söyleş olsa,
Adım-adım yaklaş olsa,
Can-can, kan-kan baksa/ya.

Sular gibi paklayarak
Kuşlar gibi sakıyarak,
Adım dese, çoklayarak,
Güneş-güneş yaksa/ya.

Özüm-özüm gözü göze,
Süzüm-süzüm sözü aza,
Düğüm-düğüm bizi bize,
Birden tüme katsa/ya.

.

Özdemir Asaf

Ç

Ben uyurken
Duvarıma tırmandın
Güllerimi yoldun.

Ve bütün şikâyetin
Sen uyurken
Bahçene girenlerden.

.

Özdemir Asaf

Contrepoint

O kadar bir başka çok şeysin sen..
Bir ölüm var ama, gece-kan'da..
Rengini düşünür-durursun sen,
Okunmaz yazınla, ha vuranda,
Bir anda okunur olursun sen.

.

Özdemir Asaf

Can

Bir türkü söylediler, duydunuz mu..
Bir kuşu vurdular, gördünüz mü..
Böyle neden susuyorsunuz böyle
Güzelliğiniz çoğalıyor, öldünüz mü.

.

Özdemir Asaf

Cağaloğlu Yokuşu

Dün gece yokuşu çıkıyordum,
Günlerden yetmişsekizdi..
Yaymacı
Eski kitaplarını bekliyordu
Kaldırımda
Eskiden olduğu gibi,
Alsınlar okusunlar diye
Başkaları da.

Bazı yerler değişmiş,
Bazı yerler eskiden olduğu gibi
Hiç değişmemiş..
İnenlerle çıkanlar;
Yaşlısı, genci
Basımevi, kitabevi..
Gelenlerle, kalanlar..
Aynı umular, aynı bekleyiş..
Adlarda, yapılarda okunuyor
Olmuşlarla olanlar..
Yalnız bir şey değişmemiş;
İniş-çıkış, geliş gidiş.

Bu yalnız benim için değil..
Nasılsa benden önce;
Yüz, seksen, elli..
Benden sonra da olacak,
Besbelli.

Benim de demek istediğim:
Dün gene yokuşu çıkıyordum
Günlerden yetmişsekizdi..
Onu-buna kimilerini sordum,
Çok azı bildi.

İşte geçerken dün o yokuşdan,
Günlerden yetmişsekizdi,
Saat yetmişsekizdi..
Otuzsekiz saat önce oradan
Şarkılarıyla, şiirleriyle
Bir şarışın geçmişdi..

Onu soruyordu şimdi
Bir sakallıdan..

Ne bilsindi.

.

Özdemir Asaf

Buruşuk

Hep yenilenir allıklar,
Sanılar doğurgandır..
Sonra:
Renklerin altındaki buruşuk.

Saç, güzel bir buluş,
Gözleri oyalasın diyedir..
Neden:
Kıvrımları tel-tel buruşuk?

Ah, o öpülesi ellerin;
An’ları var saldırgan, kaçamak..
Şimdi:
Ölesiye buruşuk

Sevip de saklar mısın?
Ben ütülü bir kuşağım..
Artık:
Sen sarındıkça buruşuk.

Durgun suyun yüzüsün,
Ben içinde bir balık..
Niçin:
Uyanınca sen buruşuk?

Yuvarlaklar üstünesin,
Çeliğin de mayası var..
Ama:
Yoğurdukça buruşuk.

Hiç düşündün mü taş,
Anılarda kırıldıkça yapışır?
Çünkü:
Hep yeniden buruşuk.

.

Özdemir Asaf

Bunca

Aklımdaki yorgunluk duygumdu,
Hep bilmekti benim sanısızlığım.
Aklım anılarla yorgunluğumdu.
Uykumda bile bu yalnızığım
Vardı, anlamadıklarını duydumdu.

Ne kadar geçmiş varsa orada oldum.
Aramak, hep alnımda bulduğum,
Hiç usanmadan duyduğum duyu
Ve bütün gelecekler için kurduğum düş,
Yüzyıllar ötesinde uyuduğumdu.

.

Özdemir Asaf

Bugün Ve Bugün

Öyle çabuk geçiyor ki günler
Hele sen de bir bak hayatına.
Daha dün doğmuşuz sanki
Yeni okula başlamışız
Yeni sevmişiz

Öyle çabuk geçiyor ki günler
Hele sen de bir bak hayatına
Yarın bitecek sanki her şey
Yarın ölecek gibiyiz.

Daha doymamışız yaşamasına
Günlerimiz dün bir, bugün iki
Sakın bir şey bırakma yarına
Yarın yok ki.

.

Özdemir Asaf

Bolero

Birisi biri için,
Bilerek, bilmeyerek,
Her biçimden bir anlam,
Her anlamdan bir biçim
Beklemiştir giderek,
Bekledi, bekleyecek,
Birisi biri için.
O belki de gelecek,
Belki de gelmeyecek.
Birisi biri için
Gelecek,gelmeyecek,
Sürecek için-için,
Ama hiç gitmeyecek,
Hep başlayıp yeniden
Ve de hiç bitmeyecek.


Özdemir Asaf

30 Ağustos 2010 Pazartesi

Biz

Kuşlar uçmak için doğmuş;
Kemiklerinin boş olmasından anlayoruz.
Açık ve bilinen bir yönü yok insanların.
Onu biz yaratıyoruz.

Özdemir Asaf

Birikik İnsanın Şarkısı

Yapışa yapışa görüyorum.
Evler sürtüne sürtüne geçiyor yanlarımdan.
Duvarlar derilerimi kanatıyor.
Kümelenip sırtıma biniyor bulutlar.
Ben dimdik duruyorum, yürümekli.
Yol ayaklarımın altından kayıp geri gidiyor.

Bütün taşlar, topraklar, ağaçlar doluyor sonsuz gözlerime.
Hepsinde sayısız gözlerimden biri kalıyor.
Dönüp
Bütün bunları ben yaptım diyorum, inanıyorlar da...
Durup,
Şu kendimi bu gördüğümüz gibi ben yaptım,
Diyorum.
İnanmayorlar.

Gözümden düşüyoruz.
.

Özdemir Asaf

Birinci Şimdi

Çocuklukta büyüktüm, oyunlara girmedim..
O bahçelerde kaldı oynanmamış oyunlar.
Ben şimdi anlayorum oyunda çocukları;
Ne zaman, nerde, baksam, beni de oynayorlar.
.

Özdemir Asaf

Biri

Ona seni anlattı, sana onu anlattı..
Başı ona anlattı, sana sonu anlattı..
Yarım-yarım yaşayan darmadağın evlere
Birin ne kadar bütün olduğunu anlattı.
.

Özdemir Asaf

Boğaz Gezintisi

Ne günlermiş, ne günlermiş
Yıldızlar, mehtap, çamlar altında.
Yıldızlar, mehtap, çamlar altında
Ne günlermiş, ne günlermiş
Gelip geçmiş!

Vapurlar değil, Boğaz'dan geçen:
Boğaz'dan yalılar geçiyor.
Toplamış sulardan eteklerini,
Odasına çekilen bir saraylı gibi
Yalılar gelmeyen âlemlerine gidiyor
Bırakıp bu sessiz gecelerini.

Çekip almış kuşların kanadlarından rüzgârını
Asırlık rüyalarında yalılar.
Uykuların mahmurluğu saçaklarını sarmış.
Saz sesleri gelmeyor kıyılarından.
Ne geçen yazlardan haber var,
Ne gelecek baharlardan.
Kimbilir kaç deniz geçmiş uykularından...

Başbaşa kalmış iki Hisar
Beklemekte sönük sahilleri.
Artık eski harpleri anlatır taş duvarlar
Kıyılarından geçen balıklara.
O balıklar ki, dedeleri
Şarkılarla beslenmişti geceleri.
Şimdi sulara düşen çürümüş tahtalar
Dalgalarda son oltanın yemleri..

Bir zamanlar şen yaşamış yalılar
Işıklı bir ziyafet sofrasında.
Renklerini deniz almış götürmüş,
Küllerini alev alıp savurmuş.
Deniz kenarında denizsiz kalmışlar.
Ortaklığı ayrılmış kıt'aların.
Anadolu günden güne Rumeliye küsmüş

Bugün biz değiliz bakan yalılara;
Yalılar boynu eğik bize bakıyor.
Biz değiliz sarkan hatıralara
Göğüs gererek dalgalara.
Yalılar bir hayâl için denize sarkıyor
Yalılar bize bakıyor, denize bakıyor.

Ne günlermiş, ne günlermiş
Yıldızlar, mehtab, çamlar altında.
Yıldızlar, mehtab, çamlar altında
Ne günlermiş, ne günlermiş
Geçip gitmiş.
.

Özdemir Asaf

Bir Şeyin Adı

Önce, büyük büyük düşündüm.
Sonra, büyük büyük yaşadım.
Ne varsa, onlar aldı.
Şimdi, bana-küçük/bir ölüm kaldı.


.

Özdemir Asaf

Bir Perde

Hepimiz ikinci perde'deyiz
İkinci perde bitmez

Birinci perdede umutlar vardı
Yetmez

Üçüncü perdeye
Kim-kalır / kim-kalmaz

Belli olmaz
.

Özdemir Asaf

Bir Bildiği Var

Kürsüde şimdi konuşan saygın kişi
Çok şeyler biliyor besbelli.
Tarihsel konusunu adım-adım sürdürüyor,
Getirip bırakıyor aşk’ın kapılarında.
Gidip-geliyor yaşamlarla düşünler arasında:
Günümüzedek olanlar olmayanlar.
Arada bir güldürüyor, dokunaklı, acı..
Bir bildiği var.

Sunuyor geçmişin ürkütücü, övgünç özetini,
Doğrusuna doğru.
Neler neler olmuş, kimler kimler yaşamış,
Kimse ölmeden önce bilmemiş yerini.
Adlar sıralanıyor olaylarla kaynaşmış.
İnsanlığın serüveni tarih sürecinde.
Anıyor bir şairin dizelerini.

Bir Adam

Korku dağlarının yürekçisi,
Ölüm denizlerinin kürekçisi;
Öyle suskun oturuyor şişesinin basında,
İçtiğinin hem hırsızı, hem bekçisi,

Onu kırmış olmalı yaşamında birisi.
Dinledikçe susması, düşündükçe susması...
Tek başına iki kişi olmuş kendisiyle gölgesi,
Heykelini yontuyor yalnızlığın ustası.
.

Özdemir Asaf

Biraz Sonra

Biraz sonra
Sonra
Olacaktır
.

Özdemir Asaf

29 Ağustos 2010 Pazar

Hüznün Lalesidir Dünya / İnler Pervane Dönerek

şehzade nûn aşkıyla ağlıyormuş intizâr
rebâbın renklerinde uşşâkın isyanı var
vuslat inkılabıyla uyandırdı ruhu râst
ismin âhımla açar, nigâhımla şarkılar

sabâda kâküllenen ocak esrârı yıkar
çiçeklenir lâcivert ismin, ummana çıkar
çoğalır umman ile letâfet çeşmeleri
yeşerince erguvan, onurum kabre sızar

tedâiler üzgünse, oyada lâledir kalp
üslûp aynada gezer; titrer neyde ıztırap
ıtrî nevâda tambur, gül atar üstümüze
karargâhında leylak olunca ümmî türâp

hüzzâmla kanatlanır ümîdimin elleri
lekesiz pervâneler yıkar ihtilâlleri
âhımla açar ismin; yanar puslu lâmbalar
ebedî ülfetimi kuşanır hayalleri

.

Nurullah Genç

Hicrannâme

Aynalarda seni hissediyorum,
Hayal ırmağının çağıltısında
Umutların mecnun parıltısında
Rüyalarda seni hissediyorum...

Ey dost en güzelin nakışındasın,
Nurun karanlığa akışındasın,
Bir denizin şehlâ bakışındasın
Dalgalarda seni hissediyorum...

Şûledar eyleyip sundun elini,
Tayfuna çevirdin sevda yelini,
Tutuşturdun yüreğimin külünü,
Nevalarda seni hissediyorum...

Yürürken gecenin kalbine doğru,
Gönlümden beynime vuruyor ağrı,
Yalnızlık bir çöldür, ayrılık uğru,
Tenhalarda seni hissediyorum...

Akşamın renginde ay ışığında,
Bir gül yaprağının kırışığında,
Bulutta, yağmurda, gökkuşağında,
Semalarda seni hissediyorum...

Hüzün gözlerinden ruhuma düşer,
İçim acılarla yoğrulur pişer,
Ey hicran yıldızı ahsen-i beşer,
Dualarda seni hissediyorum.

.

Nurullah Genç

Hıçkırıklar

Saatler bitmiyor yapayalnızım
Gülmek istiyorum,gülemiyorum
Sensiz olmak mıdır hep alınyazım
Bilmek istiyorum,bilemiyorum.

Esirgedin nazlı,hilal kaşını
Harap ettin çiçek kokan başını
Yüreğime akan gözüm yaşını
Silmek istiyorum,silemiyorum.

Sanki her şey efsaneydi,masaldı
Ayrılık ruhumu elimden aldı
Gözlerim yollara takılıp kaldı
Gelmek istiyorum,gelemiyorum.

Göğüs germek için acılarıma
Titreyişlerime,sancılarıma
Seni bir kez olsun avuçlarıma
Almak istiyorum,alamıyorum.

Saçılan bir köpük olmak dilinde
Boğulmak saçının ince telinde
Sır gibi sonsuza değin kalbinde
Kalmak istiyorum,kalamıyorum.

Unutuyor beni sırlı gözlerin
İçimde bir yara işliyor derin
Kulakların,dudakların,ellerin
Olmak istiyorum,olamıyorum.

Bölerek uykunu rüyalarına
O kucak dolusu hülyalarına
Gece gündüz uçup aynalarına
Konmak istiyorum,konamıyorum.

Deli gibi aşık olsa da güle
Kim acır çöllerde öten bülbüle
Bir gün alev alev yanıp da küle
Dönmek istiyorum,dönemiyorum.

Hıçkıra hıçkıra ağlamaktansa
Başına karalar bağlamaktansa
Bu yüreği her gün dağlamaktansa
Ölmek istiyorum ölemiyorum.

.

Nurullah Genç

Heyecan ve Fırtına

bir hitit lalesi tanıyordum ilk defa
masum bir aldanıştı hayat pencerelerde
intiharı koklayan çiçeklerle beraber
çığlıklarıma tutkun bir kuyunun dibinde
onun o gökkubbeyi yakan güzelliğini
şarkılar soyleyerek anıyordum ilk defa

gemi benim olmalı, su benim olmalıydı
gemiciler göklerde ruhumu bulmalıydı
tutuşan bir dal gibi titriyordum ilk defa
yuvasız karıncalar ve kuşlarla bilendim
kahır yüklü atlarla, yokuşlarla bilendim
bulutları ayinde görüyordum ilk defa
mazide kın arayan kılıçlarla bilendim

yollar hep bana doğru koşuyor; farkındayım
dağlar bile kendini aşıyor; farkındayım
savaşçı mızrağını kırıyor sevda için
cemre damarlarıma düşüyor; farkındayım

üflenen her kandilin yerinde bir süreyya
ağlayan her çocuğun bakışlarında akşam
ölümüne müstehzi adımlarla yaklaşan
esir uykularında kalan binlerce rüya
çelik prangaları süsleyen hakimlere
ulaşır mı, merhamet ırmağı taşısa da

ihanete uğrayan gözyaşları gibiyim
gene siyah bir perde çekildi üzerime
silahlar avutuyor benimle kendisini
oysa ben yalnız senle avunuyorum
öfkeli mahkemeler, kan tüküren dosyalar
cinnet savcılarını sürüyor menzilime
oysa ben yalnız seni, seni savunuyorum

.

Nurullah Genç

Hicran Rüzgârı

Hicrân rüzgârıyım, işkence seli
Kuşandım sevginin intizârını
Mecnun, yüreğine saldığım deli
Bitmeyen bir aşkın ihtirâsını

Hicrân rüzgârıyım; alevden tahtım
Benliğim hasretle büyüyen bebek
Kerem'i Aslı'nın 'âh'ına yaktım
Kanatlarım ateş saçan kelebek

Hicrân rüzgârıyım; ellerim kanlı
Yağmur oldum, şimşek gibi parladım
Ferhat, dağı yaran bir delikanlı
Emrah'ı Selvi'ye müptelâ kıldım

.

Nurullah Genç

Hayal Limanında Demirleyen Yelkeniyle

bilseydin;baharımdı seni bana getiren
bir vedaya ağlayan içli melekler gibi
anlasaydım,ülkemden hazineler götüren
her bakışı öteden birini bekler gibi

üşüdüğüm sahrada bu deniz sanki serap
hep aynı dakikada dönüp duruyor zaman
O'nsuzlukta dermanım değil,dermanım da harap
ey uyuyan yelkenli,ateşte sen de yan

tahtını en büyülü divanında bulmalı
açılmalı sonsuzluk sularında engine
fırtınalar kopsada,umudumuz olmalı
limanları boyarken gökkuşağı rengine

yapayalnız kalıyor O'nsuz kumlarda köpük
O'nunla damla damla kuruyor masum deniz
batırır en devasa gemiyi bile bu yük
ardında birer birer soluyor düşlerimiz

bilseydin;yakınında soluklanan çiçeğin
izlerine mahpustur çatlayan dudaklarım
ayinimiz sürecek o büyük vakte değin
hatırası köz olsa,yüreğimde saklarım.

.

Nurullah Genç

Hayal Bekçisi

beklenmedik bir fırtınaydı gelişin...
uyandırdın sessizliğimi aysız gecelerde
yaralı bir deniz gibi hıçkırdığını
bir fanus altında sıkışıp kaldığını..
aşkla kenetlenen kalplerimizin..
me'yus olduğunu,bunaldığını
biliyorum,hayal bekçisiyim..
mehtabı arayan karanlıklarda
yağmur yakışmıyorsa..
güvercin gözlerine yakışmıyorsa yağmur
nasıl açabilirim bulutlara derdimi
nasıl geçebilirim mayınlı köprülerden..
sellere karışan ayaklarımla
yığılıp kalıyor en güzel umutlarım
vurgun yemiş denizciler misali
göğsümün katranlı sahillerinde
zifiri saçlarıyla
infazıma ağıt yakan menziller
en salgın boşluğumu akıtıyor üstüme...
ben mehtabı arayan bir hayal bekçisiyim
ben sevda sokağının yoksul çiçekçisiyim
ben kor merdivenlere göklerle tırmanırım
kızgın güneş altında yemyeşil ıslanırım..
ben mehtabı arayan bir hayal bekçisiyim..
ben korsan bir geminin mahzun kürekçisiyim..
ben yaklaşan saati beklerim odalarda
ihtilaller yaparım gözlerine dalar da.....

.

Nurullah Genç

Hayal

Şüphenin kaynağı kurusa bir gün
Kurtulsam yalancı vesveselerden
Başlasa ebedi bitmeyen düğün
Gökyüzüne uçsam minarelerden

Işığın geldiği ülkeye doğru
Korkudan, hüzünden, kinden, ölümden
Ruhunu arayan gölgeye doğru
Kaçıversem bütün hadiselerden

Adım adım aşkın yörüngesinde
Yürüsem leylaya meyhanelerden
O'nu bulsam sessizliğin sesinde
Köşklere kavuşsam viranelerden

Güneş doğsa aydınlansa gözlerim
Yüreğimi alsam divânelerden
Büyüse büyüse, yansa gözlerim
Birgün ben de olsam divânelerden

.

Nurullah Genç

Hani Paylaşacaktın

Hani paylaşacaktın benimle
Hani deniz en derin yurdumuz olacaktı
Hani konsun diyordun kalbimize martılar
Hani avuçlarımız yağmurla dolacaktı
Hani kartallar gibi kanatlanıp doruğa
Hani bölüşecektik mevsimleri
Neden yine bin parça eyledin resimleri
Hani gök, nerde ufuk, neden sustu dalgalar
Ayaklarımda yine bu zalim prangalar...

.

Nurullah Genç

Güneşe

gözümden bu siyah perdeyi kaldır
sana muştulanan esrarı bildir
samanyolunda mı aramalıyım
bulup saçlarını taramalıyım
yürek harab oldu; artık sine yok
İstanbul'un Bağlar Sokağı'nda mı
yoksa bir şehidin şakağında mı
Bostancıbaşı'na sordum, yine yok

.

Nurullah Genç

28 Ağustos 2010 Cumartesi

Dikkat Et

Zor günlerden geçiyorsun gayet zor,
Yılmamalı ülküdaşım dikkat et.
Gaflet ateş, gaflet alev, gaflet kor,
Dalmamalı ülküdaşım dikkat et.

Başbuğu yitirdik senin acını,
Ben de biliyorum; topla gücünü,
Salarsak olur mu ipin ucunu?
Salmamalı ülküdaşım dikkat et.

Acı büyük fakat ne yap yap dayan,
Dayan ki derdini olmasın duyan,
Bizim derdimizi bizden olmayan
Bilmemeli ülküdaşım dikkat et.

Sen de biliyorsun dost var düşman var,
Hatta dostumuzdan çoktur düşmanlar
Gülmek için fırsat kolluyor bunlar
Gülmemeli ülküdaşım dikkat et.

Bazı güçler var ki gülmek istiyor,
Senin birliğini delmek istiyor
Bizi parçalamak bölmek istiyor
Bölmemeli ülküdaşım dikkat et.

Bir de şu var Başbuğ’umu üzenler
Sağlığında aleyhinde gezenler,
Yokluğunda aramızda hemen yer
Bulmamalı ülküdaşım dikkat et.

Bu hareket; aklı eren hareket
Şehitler gaziler gören hareket,
İhanete prim veren hareket
Olmamalı ülküdaşım dikkat et.

İhanete prim verdiğin zaman,
Yaman yargılanır hareket yaman
İşte bu noktaya aman ha aman
Gelmemeli ülküdaşım dikkat et.

Arif der memleket perişan halda,
Ne sağda hayır var ne artık solda,
Umut sensin umut bu kervan yolda
Kalmamalı ülküdaşım dikkat et.

.

Ozan Arif

Derdim Var

Derinde dost derinde,
Derdim var, derdim benim
Dünyanın her yerinde,
Derdim var, derdim benim.

Şu dünyaya bak hele
Türk'e karşı el ele
Ta evvelden ezele
Derdim var, derdim benim.

Bak bugün Çeçenistan,
Destan yazıyor destan
Esir Doğu Türkistan
Derdim var, derdim benim.

Karabağ'ın karalar,
Bağladığı sıralar,
Bir beş değil yaralar
Derdim var, derdim benim.

Acı, ıszı keder gam
Dolu Batı Trakya'm
Ben nasıl dertsiz olam
Derdim var, derdim benim.

Kurtlar kuzu postunda,
Hepsi onun kastında,
Kıbrıs diken üstünde
Derdim var, derdim benim.

Kerkük, Musul yaddadır
Ateştedir oddadır
Kırım'ım feryattadır
Derdim var, derdim benim.

Bosna da ezan yaslı
Gelin, kız, kızan yaslı
Bu yüzden Ozan yaslı
Derdim var, derdim benim...

.

Ozan Arif

Demir Kapılar

Ülkücüyüz dedik zindana dolduk,
Açıl artık açıl demir kapılar.
Allah`sız kanunun esiri olduk,
Açıl artık açıl demir kapılar.

Paslanmış zincirler salmaz kolumu,
Babam ölmüş, anam bekler yolumu,
Ülkücü şehitler büktü belimi,
Açıl artık açıl demir kapılar.

Arif`im yatmanın sırası değil,
Sebebim yüzümün karası değil,
Bozkurt`un mekânı burası değil,
Açıl artık açıl demir kapılar.

.

Ozan Arif

Demem

Başka şey anlamam, Allah var Allah...
Bilmeyene devlet başkanı demem.
Her şey kadir O, Ondan maazallah,
Yılmayana devlet başkanı demem.

Baş dediğin tanımalı uğruyu.
Tanımazsa tazeleriz ağrıyı,
Bir yanlış içinden bir tek doğruyu,
Bulmayana devlet başkanı demem.

Bir ülkenin kemiğini etini,
Rüşvet, yeyip oynatırken atını,
Devlet tarlasından ayrık otunu,
Yolmayana devlet başkanı demem.

Kavgam var hemşerim, kavgam zilletle...
Türk-İslam düşmanı cümle illetle,
Milletle ağlayıp, yine milletle,
Gülmeyene devlet başkanı demem.

Rakı masasından devlet idare
Ediler mi beyler, bu mudur töre?
İşretten kalkıpta hiç tefekküre,
Dalmayana devlet başkanı demem.

Öksüzün hakkını rakı mezesi,
Yapmanın, siz deyin nedir cezası?
Yaptığı her işte Allah rızası,
Olmayana devlet başkanı demem.

Hasbelkader bilmem ne olmuş diye,
Yaltaklık yapmam ben paşaya, beye.
Ömründe bir defa alnı secdeye,
Gelmeyene devlet başkanı demem.

Adaleti Ömer Radyallahıanh'dan
Mertliği Ali'den, ilmi Osman'dan,
Sadakati Bekir, feyzi Kur'an'dan,
Almayana devlet başkanı demem.

Ârif olan olmaz nefsin uşağı,
Harmana getirmez densiz başağı,
Türk-İslam aşkıyla baştan aşağı,
Dolmayana devlet başkanı demem.

.

Ozan Arif

Daha Dur

Daha duur... Daha dur, bu daha ne ki..!
Daha bu sevincin yarısı gardaş,
'Başbuğ' çıktı ama, bitti mi peki?
Bitmedi bayramın serisi gardaş.

'Muhsin' nasıl, 'Yaşar' nasıl şu anda?
Hepsinin de suçsuzluğu meydanda.
Daha hâlâ vatan diye zindanda
Yatan yiğitlere darısı gardaş.

Takvimlerin başka günü mü yoktu?
Sekiz veya on Nisan`ı bıraktı,
Dikkat et; tam 'dokuz Nisan'`da çıkt.
Bu bence hikmetin birisi gardaş.

Bu günü bizlere gösteren Allah,
Daha neler gösterecek inşallah.
Aklımdan geçeni bilseniz aah... Ah!
Susacak küfrün borusu gardaş.

Ne dediysem çıktı, bu da bak çıkar.
Muhakkak... Muhakkak...Muhakkak çıkar.
Yumurtayı kırsan önce ak çıkar,
İçinde dir esas sarısı gardaş.

Dört sene, yedi ay, kolay mı bre..!
Unutursam Allah belâmı vere.
Bize hesap verecekler bir kere,
Bunların ölüsü-dirisi gardaş.

Ozan Arif; 'Başbuğ' keyfine baksın.
Ne üzülsün, ne de canını sıksın.
İçerdeki yiğitleri hep çıksın,
Ondan sonra kolay gerisi gardaş.

.

Ozan Arif

Çok Gördük

Ugrasman alçaklar beyhude yere,
Iskence, zulümü, zami çok gördük.
Kolumuz alisti pasli zincire,
Mahpusu, zindani, dami çok gördük.

Asilsak korkmayiz, sürgün az gelir.
Zulümü gördükçe bize hiz gelir.
Aya sürün ulan, dünya viz gelir,
Fizani, Yemen'i, Sam'i çok gördük.

Biz medet ummayiz vicdani körden,
Isterse kaldiran olmasin yerden,
Mücevher de zaten düsmez degerden,
Çamuru, çoragi, kumu çok gördük.

Bak su boynuzluya artik sey oldu!
Dilim de dönmüyor bilmem ney oldu,
Dünkü pezevenkler simdi bey oldu,
Unvani, söhreti, nami çok gördük.

Ârifim zâlime zulümü kalmaz,
'Tabutluk' tan geldik bize dert olmaz,
Aci patlicani kiragi çalmaz,
Kederi, tasayi, gami çok gördük

.

Ozan Arif

Çifte Bayram

Çok şükür Allah`ım ne mutlu bize!
Bugün Fetih Günü, bugün Kurultay...
Müjde yere, müjde göğe, denize,
Bugün Fetih Günü, bugün Kurultay...

Mazilerden koşuyoruz biz bu gün,
Atilere taşıyoruz biz bu gün,
çifte bayram yaşıyoruz biz bu gün,
Bugün Fetih Günü, bugün Kurultay...

Birisi tam beşyüz seneden önce,
Bugünkü köprüdür yarınki gence,
Rastlantı değil bu, bir rahmet bence,
Bugün Fetih Günü, bugün Kurultay...

Birisi Bizans`ı yıkış günümüz,
Hilal`i burçlara dikiş günümüz,
Birisi yarına bakış günümüz,
Bugün Fetih Günü, bugün Kurultay...

Bugüne, O günden geliyorum bak!
O ruhla urganda ölüyorum bak!
Bunca dert altında gülüyorum bak!
Bugün Fetih Günü, bugün Kurultay...

İkisi de ayın ruhun düğünü,
'Ulubat`lı Hasan'; kapmıştı dünü,
Bugün ise 'Necati Uygur'`un günü,
Bugün Fetih Günü, bugün Kurultay...

Arif der; birinde Bizans ağlıyor,
'Fatih'`in ateşi küfrü dağlıyor,
Birinde 'Başbuğ'`un seli çağlıyor,
Bugün Fetih Günü, bugün Kurultay...

.

Ozan Arif

Çıkar...

Bu bir kaidedir izahı olmaz,
Gönülden çıkanlar, gözden de çıkar.
Sadece gönülle, göz ile kalmaz,
Hatırdan, sohbetten, sözden de çıkar.

Yıkanın;
Sevgi ile yıkanın.
Hatırını kim sayar,
Hatır gönül yıkanın.

Bakalım nelerden neler çıkacak!
Nedir yapan sizce mangalı sıcak?
Alevi gitmekle sönmez ki ocak,
Lâzım olan ısı közden de çıkar.

Ya nacak;
Ya baltadır, ya nacak.
O ocağa kıyanlar,
O ocakta yanacak.

O ocağa artık söndü diyenler,
Yağma ile vurgun ile giyenler,
Memleketi soyup soyup yiyenler,
Yakındır yakındır sizden de çıkar.

Ya kındır;
Ya pıçaktır, ya kındır.
Hesabın sorulması
Fazla sürmez yakındır.

Çok usta yüzmekte etmiyor fayda,
Ne ırmak geçenler boğuldu çayda,
Çömlekte yılanı oynatan gayda,
Dertli dertli çalan sazdan da çıkar!

Çalınır;
Yoksa bile çalınır.
İstenirse o gayda,
Saz ile de çalınır.

Ârif yine yapamadı demeden,
Diyeceğim o ki; bulur be eden.
Hindistan'da enson çıkan şu maden(! )
Bizden de bizden de bizden de çıkar.

Gün çıkar;
Gece biter, gün çıkar.
Mısır'dan, Hint'den çıkan,
Bizden de bir gün çıkar.

.

Ozan Arif

Çıkar

Bu bir kaidedir izahi olmaz,
Gönülden çikanlar, gözden de çikar.
Sadece gönülle, göz ile kalmaz,
Hatirdan, sohbetten, sözden de çikar.

Yikanin;
Sevgi ile yikanin.
Hatirini kim sayar,
Hatir gönül yikanin.

Bakalim nelerden neler çikacak!
Nedir yapan sizce mangali sicak?
Alevi gitmekle sönmez ki ocak,
Lâzim olan isi közden de çikar.

Ya nacak;
Ya baltadir, ya nacak.
O ocaga kiyanlar,
O ocakta yanacak.

O ocaga artik söndü diyenler,
Yagma ile vurgun ile giyenler,
Memleketi soyup soyup yiyenler,
Yakindir yakindir sizden de çikar.

Ya kindir;
Ya piçaktir, ya kindir.
Hesabin sorulmasi
Fazla sürmez yakindir.

Çok usta yüzmekte etmiyor fayda,
Ne irmak geçenler boguldu çayda,
Çömlekte yilani oynatan gayda,
Dertli dertli çalan sazdan da çikar!

Çalinir;
Yoksa bile çalinir.
Istenirse o gayda,
Saz ile de çalinir.

Ârif yine yapamadi demeden,
Diyecegim o ki; bulur be eden.
Hindistan'da enson çikan su maden(!)
Bizden de bizden de bizden de çikar.

.

Ozan Arif

Çalıştım

Şu yalan dünyada iki yakamı,
Birbirine değdirmeye çalıştım.
Ne malı düşündüm ne de makamı,
Zulmu büküp eğdirmeye çalıştım.

Gücü Hakk'tan üstün tutan illeti,
Tanımadım uyandırdım milleti,
Hak haklının dedim haksız kuvveti,
Adalete boğdurmaya çalıştım

Velakin olmadı gücüm yetmedi
Zulmün karanlığı geçip gitmedi
İs veren mumları gözüm tutmadı
Ben güneşi doğdurmaya çalıştım.

Hilalden korktular güneşi bırak,
Baktım ki vahdeti çatlatmış kurak,
Yürekler çöl olmuş beyinler çorak,
Çöle yağmur yağdırmaya çalıştım.

Çerkezini, gGürcüsünü, Kürdünü,
Ayırmadan en küçük bir ferdini,
Müslüman Türk aleminin derdini,
Şu sırtıma yığdırmaya çalıştım.

Her sefer düşerken kapıp üç ayı,
Yeniden başlattım kutlu kavgayı,
Türk -İslam sevdası denen sevdayı
Bir ömüre sığdırmaya çalıştım

Seni anlar Arif 'taban' dediler
İlin, aşiretin, oban dediler
İsterse sağarmış çoban dediler
Tekeden süt sağdırmaya çalıştım.

.

Ozan Arif

Gülnare

ben, yıpranmış sokaklar ortasında avare
sen, kırgın bir ülkenin süreyyası: Gülnare
honçalı novroz gelir; bir de siyah ve sarı
dalgalanır göklerde bir kuşun kanatları
her nağme, dudağında çarpılmış karanfil
sana tutkun atlılar şimdi yorgun ve sefil
göğsünde, kıskandığım bir rüyadır kırmızı
nerdesin, ey masallar ülkesini son kızı

dokunmuyorsa kalem o mazlum kitabeye
ayışığı düşer mi kanlı bir harabeye
sensiz çöl, ıssızlığın kahrıyla zehirlendi
yalnız bulutlar değil, vahalarda kirlendi
mahşeri bir serabın ardından yürüyorum
gözlerini kaybeden bir kervan görüyorum
geride, okunmayan silik izler kalıyor
kaktüs hala toprağı uykuda yakalıyor

tarihin her sayfası soluyor pare pare
karasevda burcunu yıkıyorsun, Gülnare
Azerbaycan ufkunda bir divanedir gönül
böylesi tarümar olmadı belki de gül
torprak, bir bakışınla kızıl renge büründü
yıldızlar ülfet için gündüz vakti göründü
gözlerin binlerce yıl ötesinden yadigar
nerdesin, ey Bakü’den, Gence’den esen rüzgar

Güldeste/ Sonsuzluk

gül zindanı yapsalar vardığım her durağı
bana bir gül delisi deseler de her akşam
seninle ışık oldum, yakın ettim ırağı
benimdir gözlerinden aldığım bu ihtişam
şimdi bütün çiçekler nakkaşımdır bu yerde
yapraklarından sızan gözyaşımdır bu yerde

turuncuydu yüreğim, benekleri kırmızı
yeşildi bir Hüma-yı Ata'nın şakağında
ateşin bir baharı taşıyan ince sızı
cemşide rakib oldu güllerin yaprağında
'hu' çekiyor içimde Mevlana bir semazen
lalede imreniyor dertli Hallac'a bazen

tutundum bir zamanlar Gencine-i Cemal'e
meğer dibacesiymiş sonsuzluk ülkesinin
gördüysem yapayalnız nerede bir ters lale
yandı titreşimleri uğuldayan sesinin
şafağında büyüyen zambak soldu aniden
tanyeri 'gül gül' diye güneş oldu yeniden

Gül (yine hüzün )

bitir bu işkenceyi , sende artık bana gül
dokundurma elini pıhtılaşan kana gül
bahçe boş ;çeşme kuru ; nerde bostancıbaşı
gelde feryâd ü figân etme bu hüsrâna gül
yıllarca yatağında uyudum semenderin
çakallar yuvalandı bizim olan hana gül
unuttum gökkuşağı altındaki resmini
nice bühtan ettiler eski bir sultana gül
kâinat oluk oluk boşalırken içimden
yağmur damlası bile olamadım sana gül

uzandığım her hayal tutuşturdu ömrümü
her yangınla yeni bir yangın düştü cana gül
ya öldür , yarasalar okşasın cesedimi
ya da terkedip gitme beni bu isyâna gül
dinle ki , en ölümcül şarkımı söylüyorum
darağacı kurdular döndüğüm her yana gül
nasıl sevişiyorsun kırkayakla , çıyanla
hani boyun bükmüştün ebedî fermana gül
meğer bir yanılgının zinciriymiş umudum
güvenimi yitirdim şimdi her dermana gül.

.

Nurullah Genç

Gözlerine Yazılmamış Bir Destan

bu şiirde iki göz var
biri senin; biri onun
Senin o karanlık, küf kokulu
matem gözlerini terkediyorum

biliyorum; saçlarının sarısı
gözlerinin yeşiline karışmış
biliyorum; sana benzemek için
melikeler birbiriyle yarışmış
fosforlu ve derin bakışlarına
çağlar boyu nice destanlar yazılmış
oysa ben görülmedik bir lale yaprağına
gökleri kıskandıran bir destan yazıyorum
gözlerin değişip kaplasın karanlığı
bütün ufukları sarsın gözlerin
gene de hep bende kalsın gözlerin

l
kapama gözlerini; karanlıktan korkarım
atlılar kaybeder yolunu, hasretimin
posta güvercinleri geri dönmez ülkeme
yaslı dereler gibi mutsuzluğa akarım
kapama gözlerini; karanlıktan korkarım

Gözlerin Çağırıyor Beni

eflatun sular süzülüyor aynalardan
damlacıklarında hicranlı yüzün
ben kapıları aldatıyorum gün be gün
sen pencereleri
ben denizlere bakarak martılara yalanlar söylüyorum
sen gemilere
sonra liman bilmez korsanlara terk edip
ıssız adalara sürüyorsun dizelerimi
gitmek istiyorum çakıp da kaybolan şimşekler gibi
gel gör ki, önümde hatıralar mahzeni
parmak uçlarımda paslı çiviler
bütün zindanları yıkarak birer birer
gözlerin çağırıyor beni

gözlerin en soylu atların koştuğu bir bahar gezegeni
çeşmelerin bakınca gülümsediği
ırgatların göklere yöneldiği
latince bilenlerin nergis akşamlarında
göllere meydan okuyup
kıyısında şarkılar dinlediği
tutkular değirmeni

Gözler

Sende sevgidir zaman ve Leyla'dır
Kulak ver, tükenmeyen âh ü zârıma, gözler
Ey, dikenli yolları gökyüzüne bağlayan
Bir hayali dilberin çehresinde parlayan
Mehtabım gülümse de kalbimde gül büyüsün
Sen ki, güzel gözlerin belki en büyüğüsün
Güneş gibi, ufkumda doğup da yanan gözler
Ruhumun yağmurunu içip da kanan gözler

Geceye mi çırpınış, gurbete mi bu hasret
Bitmeyen bir susuzluk ve sönmeyen hararet
Ortasında kalmışsın; saçların darmadağın
Gülşenim, yıkılmadan saray gibi otağın
Hayatın donbaharı kuşatmadan rengini
Yitirmeden şu billur ve masmavi engini
Beni al kollarına, uyut sonsuza değin
Yüzümde dalgalansın o simsiyah eteğin
Göreyim elmas gibi parlayan nakışları
Gönlümü çiçek çiçek sırlayan nakışları

Gitmeliyim Buralardan Seninle

yanıma alarak incinen tabutları
duyguların mıknatıslı şehrini
cam renkli cenazeleri
paslanan çekiçleri
gitmeliyim buralardan seninle

giderken buralardan seninle
yanımda hüzün olmalı
ocağımda işaret biriktiren ellerin
bir de yüzün olmalı

tabut bir elbise gibi üstümde
dökerken anlamsız kuşkularını
sunacak ağrıyan hücrelerime
mıknatıslı şehir muştularını
cam renkli cenazelerden
yüreğim bir orduyu diriltirken yeniden
arlıksız okşayıp paslanan çekiçleri
birer birer dikeceğim bahçeme
masalarda kalan, kutsanan çiçekleri

ağlamaklı gülmekte
lezzetini yitirmiş kuru ekmekte
ihanete uğrayan bir yürekte
gideceğim buralardan seninle

şarap kahrından yıllanabilir
aceze fotoğraflarda büyüyen
yangın küllenebilir
asil bir soy kütüğü taşıyan akreplerin
katlettiği kelebekler
mercan dudaklarda dillenebilir

şarkıları artık duyamıyorum
kırılan yayın yerine
hilal kaşlarını koyamıyorum
öyle tutkunum ki denizlere
uzaktan bakmaya kıyamıyorum

yıkarak köprüleri, yakarak gemileri
mütavazı ellerin, kınalı gözlerinle
ardımdan ağlatarak kabartma resimleri
gideceğim buralardan seninle

.

Nurullah Genç

Giderim

İçimde bir acı fırtına kopar
Bulutlarda şimşek çakar giderim
Bitmeyen arzular yolumu kapar
Çılgın bir sel gibi yıkar giderim

Anlarım eşitten farkını farkın
Yıllar süren ömrü biter merakın
Keder uzak olur; mutluluk yakın
Yorgun kafesimden çıkar giderim

O an, zaman durur, mekan silinir
Sonsuzluğa doğru nefes alınır
Ruhum bir damla su, göğe salınır
Süzüle süzüle akar giderim

Çile denizinin görünür dibi
Alır beni yüreğimin sahibi
Geceyi süsleyen yıldızlar gibi
Ben de, bir meş'ale yakar giderim

Birgün utku için, hicran yerine
Dalmak için hülya bahçelerine
Dostların ıslanmış çehrelerine
Son defa, hasretle bakar giderim

.

Nurullah Genç

Gelmedin

Gelmedin, son hayal de yanıp kül oldu
Bu deruni kavgada kırılan gönül oldu
Şimdi menziller elem; yürek duman; sine çak
Devleri mahkum eden hayatım şimdi helâk

Gelmedin; yıldırımlar düştü hülyalarıma
Nasıl kıydın be zalim, masum rüyalarıma
Sana doğru her adım neden hep ölüm sunar
Seni her andığımda renk solar desen yanar

Hangi rüzgar böyle sabırla koşar ardından
Hangi el nakış nakış gergef dokur ardından
Susarsam anlatır mı seni göklere tarih?
Bensiz olur mu sabah, güler mi kara talih

Gel

Gökleri kucaklasın kolların, gel içime
Ellerin gözlerimin mehtabını süslesin
Akıyorsun ırmaklar gibi hayallerime
Büyülüyor gönlümü sanki rüyada sesin

Naz ile uğulduyor kulaklarımda meltem
İğneli bakışların yıktığı viraneyim
Istırap sergilerken yüzünde, binbir sitem
Neyleyim visalini, ben artık divaneyim

Masmavi bir denizin ortasında ve kırgın
İçiyorum çöllerin bütün susuzluğunu
Damla damla kuruttu bu sevda ve bu yangın
Mendillerin gözümde arayıp bulduğunu

Bize De Banaz'da Pir Sultan Derler

Bize de Banaz'da Pir Sultan derler
Bizi de kem kişi bellemesinler
Paşa hademine tembih eylesin
Kolum çekip elim bağlamasınlar

Hüseyin Gazi Sultan binsin atına
Dayanılmaz çarh-ı felek zatına
Bizden selâm söylen ev külfetine
Çıkıp ele karşı ağlamasınlar

Ala gözlüm zülfün kelep eylesin
Döksün mah yüzüne nikap eylesin
Ali Baba Hak'tan dilek dilesin
Bizi dâr dibinde eğlemesinler

Ali Baba eğer söze uyarsa
Emir Hüdâ'nındır, beyler kıyarsa
Ala gözlü yavrularım duyarsa
Alı çözüp kara bağlamasınlar

Surum işlemedi, kaddim büküldü
Beyaz vücudumun bendi söküldü
Önüm sıra kırklar, pirler çekildi
Daha beyler bizi dillemesinler

Pir Sultan Abdal'ım coşkun akarım
Akar akar dost yoluna bakarım
Pirim aldım seyrangâha çıkarım
Daha Yıldız Dağı'n yaylamasınlar

.

Pir Sultan Abdal

Bizden Selam Olsun Sofu Canlara

Bizden selam olsun sofu canlara
Vücudun şehrini yuyanlar gelsin
Yedi kat göklerin yedi kat yerin
Kudret binasını kuranlar gelsin

Sofu dedikleri bir kolay iştir
Erenlerin gördüğü bir engin düstür
Eti yok kanı yok bir uçar kuştur
O kuşsun adını bılenler gelsın

Pırim sorarsan Ali`dir Ali
Altından çakılmış Düldül`ün nalı
Kim sürdğ kuyuda kırk arşın yolu
Bu yolun erkanın bılenler gelsin

Pir Sultan`ım eydür özüm didarda
Saklayalım Hakk katında nazarda
Çıkmadı can kazılmadık mezarda
O canın namazın kılanlar gelsin

.

Pir Sultan Abdal

Biz Muhammet Ali Diyenlerdeniz

Ey yezit bizlerde kıl ü kal olmaz
Biz Muhammet Ali diyenlerdeniz
Tarikat ehline mezhep sorulmaz
Biz Muhammet Ali diyenlerdeniz

Eğnimize kırmızılar giyeriz
Halimizce her manadan duyarız
İmam Cafer mezhebine uyarız
Biz Muhammet Ali diyenlerdeniz

Her kimin çerağın yoksa Hak yakar
Mümin olanları katara çeker
Aslımız on iki imama çıkar
Biz Muhammet Ali diyenlerdeniz

Muhammet Ali'dir kırkların başı
Anı sevmeyenin nic'olur işi
Atalım yezide laneti taşı
Biz Muhammet Ali diyenlerdeniz

Biz tüccar değiliz alıp satmayız
Erkandır yolumuz yoldan sapmayız
Karnımız geniştir biz kin tutmayız
Biz Muhammet Ali diyenlerdeniz

Baharda açılır gonca gülümüz
Ol dergaha doğru gider yolumuz
On iki imamı okur dilimiz
Biz Muhammet Ali diyenlerdeniz

Pir Sultan'ım eyder erenler gani
Evveli Muhammet ahiri Ali
Anlardan öğrendik erkanı yolu
Biz Muhammet Ali diyenlerdeniz

.

Pir Sultan Abdal

Biri Sabır Biri Şükür Bir Dua

Muhammed'in üç beni var yüzünde
Biri sabır biri şükür bir dua
Kudret ile yanar anın çırağı
Biri sabır biri şükür bir dua

Şükür imiş her işleri bitiren
Mümin kulu rahmetine yetiren
Sabır imiş şu dünyayı götüren
Biri sabır biri şükür bir dua

Sabır imiş şu dünyanın temeli
Verdiği nasibe şükür demeli
İsteyen kullara hayır ameli
Biri sabır biri şükür bir dua

Sabr edelim gönül ne gelir elden
Sabırlı kulunu sevmez mi sultan
Yusuf'u kurtardı kuyudan gölden
Biri sabır biri şükür bir dua

Pir Sultan Abdal'ım gönlüme giren
Suçluyu suçsuzu bakmadan gören
İsteyen kulların muradın veren
Biri sabır biri şükür bir dua

.

Pir Sultan Abdal

Bir Sen İç

Güzel şahtan bana bir dolu geldi
Bir sen iç sevdiğim bir de bana ver
Kavlim sultan Kızıl Veli'den geldi
Bir sen iç sevdiğim bir de bana ver

Payım gelir erenlerin payından
On İki İmam nesli Ali soyundan
Selman'ın içtiği üzüm suyundan
Bir sen iç sevdiğim bir de bana ver

Beline kuşanmış nurdan bir kemer
Aşkın dolusunu içenler kanar
Herkes sevdiğine bir dolu sunar
Bir sen iç sevdiğim bir de bana ver

Pir Sultan'ım hamı hası seçerim
Hak okurum aşk kitabın açarım
Yar elinden ağu gelse içerim
Bir sen iç sevdiğim bir de bana ver

.

Pir Sultan Abdal

Bir Seferim Vardır

Bir seferim vardır Urum üstüne
Yüce dağ başında eri gözlerim
Al elimi kaldır kırklar yediler
Bir himmeti keskin piri gözlerim

Bismillah dedim de girdim helale
Gözüm açıp baktım bir hub cemale
Sıdk ile çağırdım ceddim celale
Eriş Hızır Nebi carı gözlerim

Kuduretten yanar şem'a ışığı
Mevla'm Hak diyenin üğrür beşiği
Din serveri Muhammed'in eşiği
Halil'e yapılan şarı gözlerim

Keskin Zülfikar'la Ali gazada
Umarım inayet ede bize de
Bağdat'ta Mansur'un canı cezada
Kemendim boynumda darı gözlerim

Pir Sultan Abdal'ım sır Ali sırrı
Sırat'ı geçenin Cennet'tir yeri
Veyselkara Hint'ten Yemen'den beri
Muhammet Ali'de nuru gözlerim

.

Pir Sultan Abdal

Bir Nefescik Söyliyeyim

Bir nefescik söyliyeyim
Dinlemezsen neyliyeyim
Aşk deryasın boylayayım
Ummana dalmağa geldim

Ban Hak ile oldum aşna
Gönlümüzde yoktur nesne
Pervaneyim ateşine
Oduna yanmağa geldim

Aşk harmanında savruldum
Hem elendim hem yuğruldum
Kazana girdim kavruldum
Meydana yetmeğe geldim

Ben Hakk'ın edna kuluyum
Kem damarlardan beriyim
Ayn-ı cemin bülbülüyüm
Meydana ötmeğe geldim

Pir Sultan'ım der gözümde
Hiç hata yoktur sözümde
Eksiklik kendi özümde
Darına durmağa geldim

.

Pir Sultan Abdal

Bir Kişi Özünde İkilik Olsa

Bir kişi özünde ikilik olsa
Hakk'ın didarını görmez billahi
Hor bakarsa evliyanın yoluna
Eli bir gerçeğe ermez billahi

Cihanı seyahat edip gezerse
Doksan bin kelamı okur yazarsa
Bir mümin yezide kuşak çözerse
Derdine dermanı bulmaz billahi

Eli ile komadığın alırsa
Yalan söyler Hakk'a asi olursa
Tövbe etmez günah gümrah olursa
Cehennem oduna yanar billahi

Bir mümin yezide kızını verse
Anası babası ilayık görse
Yüz bin kere başı secdeye varsa
Hak da günahından geçmez billahi

Bir mümin yezidin yüzüne baksa
Gayet gökçek olsa şol meyli aksa
Ol müslim bacıdan zürriyet doğsa
Arsız meydanında kalır billahi

Pir Sultan'ım der ki Hakk'ın emrini
Koyuverse bir kişi avradını
Mümin olan bilir bunun dadını
Yedi başlı hınzır olur billahi

.

Pir Sultan Abdal

Bir Güzelin Aşığıyım

Bir güzelin aşığıyım erenler
Onun için taşa tutar el beni
Gündüz hayalimde gece düşümde
Kumdan kuma savuruyor yel beni

Al gül olsam al gerdana takılsam
Kemer olsam ince bele sarılsam
Köle olsam pazarlarda satılsam
Yarim deyi al sinene sar beni

Abdal Pir Sultan'ım gamzeler oktur
Hezaran sinemde yaralar çoktur
Benim senden özge sevdiğim yoktur
İnanmazsan git Allah'a sor beni

.

Pir Sultan Abdal

Bir Gece Muhammed

Bir gece Muhammet evde yatarken
Üç melek geldi de nida getirdi
Selman'ın şeklinde bir oğlan girdi
Ne güzel izzetle sala getirdi

Muhammet oğlana yerini verdi
Geçti oğlan seccadeye oturdu
Cebrail oğlandan nişan istedi
Zühre yıldızını alna getirdi

Bu oğlanın Ali olduğun bildiler
Aman mürvet deyü dara durdular
Özlerinden hayli sitem sordular
Cebrail Cennet'ten elma getirdi

Getirip elmayı terceman verdi
Şah eline alıp dört pare kıldı
Bir paresin Şah'ım nuş edip kandı
Üçünü melekler Hakk'a götürdü

Bak Bari Taala hoş nazar kıldı
Yed'iklim çar köşe Ali'ye verdi
Biri Düldül biri Zülfikar oldu
Fatma da Kanber'i ana götürdü

Pir Sultan'ım eydür gitti gelenler
Arayrp özünde gevher bulanlar
Muhammet Ali'yle arşa duranlar
Cümle melekleri ceme götürdü

.

Pir Sultan Abdal

Güneş

Ah aydınlıklardan uzaktayım
Kafamda o dağılmayan sükûn.
Ölmedim lâkin, yaşamaktayım
Dinle bak: vurmada nabzı ruhun.

Yarasalar duyurmada bana
Kanatlarının ihtizazını.
Şimdi hep korkular benden yana
Bekliyor sular, açmış ağzını.

Ah aydınlıklardan uzaktayım
Kafamda dağılmayan sükûn.
Ölmedim lâkin, yaşamaktayım
Dinle bak vurmada nabzı ruhun.

Siyah ufukların arkasında
Seslerle çiçeklenmede bahar
Ve muhayyilemin havasında
En güzel zamanın renkleri var.

Ölmedim halâr. yaşamaktayım.
Dinle bak: vurmada nabzı ruhun!
Ah aydınlıklardan uzaktayım
Kafamda o dağılmayan sükûn.

Ruhum ölüm rüzgarlarına eş,
Işık yok gecemde, gündüzümde.
Gözlerim görmüyor... lâkin güneş
O her zaman, her zaman yüzümde.

.

Orhan Veli Kanık

Gün Olur

Gün olur, alır başımı giderim,
Denizden yeni çıkmış ağların kokusunda
Şu ada senin, bu ada benim,
Yelkovan kuşlarının peşi sıra.
Dünyalar vardır, düşünemezsiniz;
Çiçekler gürültüyle açar;
Gürültüyle çıkar duman topraktan.

Hele martılar, hele martılar,
Her bir tüyünde ayrı bir telaş!

Gün olur, başıma kadar mavi;
Gün olur, başıma kadar güneş;
Gün olur, deli gibi...

.

Orhan Veli Kanık

.

Gün Doğuyor

Dili çözülüyor gecelerine.
Gölgeler kaçışıyor derine
Alıp sihrini bilmecelerin:
Gün doğuyor şehrin üzerine.
Korkarak şeklalıyor bacalar,
Gün doğuyor şehrin üzerine;
Dalıyorlar günün gözlerine
Gözleri uykulu atmacalar.

Sallayarak dallarını kavak
Yükseliyor her günkü yerine,
Gün doğuyor şehrin üzerine
Mavi bir ışıkla ağararak.

Gün doğuyor şehrin üzerine,
Renk hacimle doluyor her yer.
Bakıyor dağınık yüzlü evler
Hala yanan sokak fenerine.
Toprak kımıldıyor yavaş yavaş,
Gün doğuyor şehrin üzerine,
Bembeyaz gece çiçeklerine
Sabahla düşüyor bir damla yas.

Ve bir deniz hücumu halinde
Gün doğuyor şehrin üzerine.

.

Orhan Veli Kanık

Gölgem

Bıktım usandım sürüklemekten onu,
Senelerdir, ayaklarımın ucunda;
Bu dünyada biraz da yaşayalım,
O tek başına,
Ben tek başıma.

.

Orhan Veli Kanık

Giderayak

Handan,hamamdan geçtik
Gün ışığındaki hissemize razıydık
Saadetinden geçtik
Ümidine razıydık
Hiçbirini bulamadık
Kendimize hüzünler icadettik
Avunamadık
Yoksa biz...
Biz bu dünyadan değil miydik?

.

Orhan Veli Kanık

Eskiler Alıyorum

Eskiler alıyorum
Alıp yıldız yapıyorum
Musiki ruhun gıdasıdır
Musikiye bayılıyorum

Şiir yazıyorum
Şiir yazıp eskiler alıyorum
Eskiler verip Musikiler alıyorum

Bir de rakı şişesinde balık olsam

.

Orhan Veli Kanık

Gelirli Şiir

İstanbul’dan ayva da gelir, nar gelir
Döndüm baktım, bir edalı yar gelir,
Gelir desen dar gelir;
Gün aşırı alacaklılar gelir.
Anam anam
Dayanamam,
Bu iş bana zor gelir.

.

Orhan Veli Kanık

Gangster

Şiir yazdım bunca senedir
Ne buldum?
Eşkıyalık edeceğim bundan sonra

Haberi olsun yol kesenlerin
İş yok artık kendilerine
Dağ başlarında

Mademki ekmeklerini alıyorum
Ellerinden
Buyursunlar onlar da benim yerime

Münhal var edebiyat aleminde

.

Orhan Veli Kanık

Galata Köprüsü

Dikilir köprü üzerine,
Keyifle seyrederim hepinizi.
Kiminiz kürek çeker, suya suya ;
Kiminiz midye çıkarır dubalardan;
Kiminiz dümen tutar mavnalarda;
Kiminiz cimacıdır halat basında;
Kiminiz kustur, uçar, şairane;
Kiminiz balıktır, pırıl pırıl;
Kiminiz vapur, kiminiz şamandıra;
Kiminiz bulut, havalarda;
Kiminiz çatanadır, kırdığı gibi bacayı,
Şıp diye geçer Köprünün altından;
Kiminiz düdüktür, öter;
Kiminiz dumandır, tüter;
Ama hepiniz, hepiniz...
Hepiniz geçim derdinde.
Bir ben miyim keyif ehli içinizde?
Bakmayın, gün olur, ben de
Bir şiir söylerim belki sizlere dair;
Elime üç beş kuruş geçer;
Karnim doyar benim de.

.

Orhan Veli Kanık

Fena Çocuk

mektepten kaçıyorsun,
kus tutuyorsun,
deniz kenarına gidip
fena çocuklarla konuşuyorsun,
duvarlara fena resimler yapıyorsun
bir şey değil,
beni de bastan çıkaracaksın,
sen ne fena çocuksun.

.

Orhan Veli Kanık

47 Nolu rubai

Kur'an ki en büyük söz, okuruz onu.
Ara sıra, bir çift göz, okuruz onu.
Şu kadehin üstünde bir ayet var ki;
Her yerde, her zaman, öz; okuruz onu!

(Hayyam'ın Türkçe Yüzü-Türkçe Yeniden Yazan-Yalçın Aydın Ayçiçek-Can Yayınları)

.

Ömer Hayyam

41 Nolu Rubai

41
Bu serviden uzundur dileği gülün,
Elde olsun kadeh ve eteği gülün,
Ölüm kurdu kapıda, yırtılmadan gel;
Yaşam gömleğimiz ve gömleği gülün!

.

Ömer Hayyam

45 Nolu rubai

Kadehin bedeninden bir can bakıyor,
Kadeh; can, akıl, şarap olmuş akıyor.
Donmuş suda yürüyen bir ateş gibi;
Gönül yakut madeni, canı yakıyor!

(Hayyam'ın Türkçe Yüzü-Türkçe Yeniden Yazan-Yalçın Aydın Ayçiçek-Can Yayınları)

.

Ömer Hayyam

42 Nolu rubai

Tek parça gibi kadeh, kim yapıştırdı?
Sarhoş onu kırdıysa sanma ki sırdı.
Bu kadar güzel başı, ayağı, eli;
Bir sevgi yarattı da, bir kin mi kırdı?

(Hayyam'ın Türkçe Yüzü-Türkçe Yeniden Yazan-Yalçın Aydın Ayçiçek-Can Yayınları)

.

Ömer Hayyam

40 Nolu Rubai

40
Neden servi ve süsen tarihte geçer?
Neden özgür insanlar onları seçer?
Biri on dili varken, susar devamlı,
Biri yüz eli varken, sanma el açar!

.

Ömer Hayyam

36 Nolu rubai

Ey gönül, işte dünya; koş, hepsini gör.
Bahçe yemyeşil cennet; hoş, hepsini gör.
Bugün ölen çiğdemi, sabah görmüştüm;
Çiğ düşmüştü üstüne; boş, hepsini gör.

(Hayyam'ın Türkçe Yüzü-Türkçe Yeniden Yazan-Yalçın Aydın Ayçiçek-Can Yayınları)

.

Ömer Hayyam

34 Nolu Rubai

34
Dün şarap bulmak için biraz yürüdüm.
Ateş kenarında bir soluk gül gördüm.
Dedim: Ne yaptın ki sen, yakarlar böyle?
Dedi: Şu çimenlikte bir kere güldüm!

.

Ömer Hayyam

300 nolu Rubai

300
Kırdın, döktün testimi; şimdi boş, Tanrım!
Sanma böyle mutluyum, sanma hoş, Tanrım!
Hep toprağa içirdin, gül gibi şarabımı;
Doğruyu söyle şimdi, kim sarhoş, Tanrım?

.

Ömer Hayyam

30 Nolu rubai

Gül der ki: Varsa benden güzel yüz, seçin
Bunca ezip, suyumu çıkarmak niçin?
Bülbül de içinden şöyle der ona:
Demek bir yıllık acı, şu bir gün için?

(Hayyam'ın Türkçe Yüzü-Türkçe Yeniden Yazan-Yalçın Aydın Ayçiçek-Can Yayınları)

.

Ömer Hayyam

299 nolu Rubai

299
İsyan edip, karşında duracağım; nerdesin?
Karanlığı, ışığa yoracağım; nerdesin?
İbadete karşılık, cenneti alacaksam;
Bağış mı, ticaret mi; soracağım; nerdesin?

.

Ömer Hayyam

26 Ağustos 2010 Perşembe

BİR

Çalınıyor mu? Bal gibi çalınıyor
Kaymak bitti artık dibi çalınıyor
Pek kalmadı görünürlerde mal
Mallar tükendi sahibi çalınıyor.

.

Özdemir Asaf

Bir-Bir

Seni bende, beni sende arayorlar,
Beni senden, seni benden tanıyorlar,
Bir birim gibiyiz tümünün gözünde,
Yarım'larımızı bütün sanıyorlar.

.

Özdemir Asaf

BİLSEYDİ EĞER

Bir şiir bir geceye değer,
Bir şiir bir uykuya değer,
Bir şiir bir uyanmaya değer,
Bir şiir bir sigaraya değer,
Bir şiir bir rakıya değer,
Bir şiir bir şarkıya değer,
Bir şiir bir türküye değer,
Bir şiir bir ağrıya değer,
Diye-diye..
Meğer.

.

Özdemir Asaf

BİLMEK

Tutkuların evinde savaş kırıkları var;
Kül olmuş bir bütün'ün yonga yanıkları var.
Eski özlemlilerin yeni bahçelerinde,
Anı kuyularının suskun çığlıkları var.

.

Özdemir Asaf

BİL

Adının üstüne
Anılar koyma.
Sen mezar değilsin.

Anılar
Adının ardından gelsin.
Sen duvar değilsin.

.

Özdemir Asaf

BEN DEĞİLDİM

Bir aksam-üstü pencerenden bakıyordun
Ağır ağır, yollara inen karanlığa.
Bana benzeyen biri geçti evinin önünden.
Kalbin başladı hızlı hızlı çarpmaya..
O geçen ben değildim.

Bir gece, yatağında uyuyordun..
Uyanıverdin birden, sessiz dünyaya.
Bir rüyanın parçasıydı gözlerini açan,
Ve karanlıklar içindeydi odan...
Seni gören ben değildim.

Ben çok uzaktaydım o zaman,
Gözlerin kavuştu ağlamaya, sebebsiz ağlamaya.
Artık beni düşünmeye başladığından
Bıraktın kendini aşk içinde yaşamaya..
Bunu bilen ben değildim.


Bir kitap okuyordun dalgın..
İçinde insanlar seviyor, ya da ölüyorlardı.
Genç bir adamı öldürdüler romanda.
Korktun, bütün yininle ağlamaya başladın..
O ölen ben değildim..

.

Özdemir Asaf

BELGE

Soru bir:

Senin yüz fotoğrafın çekilecek
Yüzünde yüz var mı?

Soru iki:

Senin yüz fotoğrafın çekilecek
Sende çekilecek yüz var mı?

.

Özdemir Asaf

BEKLEYEN ŞARKI

Sizin için yola çıkmış bir şarkı,
Düşünülmüş gözleriniz üstüne.
İçin-için yaratılmış bir şarkı,
Bırakılmış yollarınız üstüne.
Sizsiz sizi yaşanılmış bir şarkı.

Seslerini uzağınız derledi,
Sözlerini kulağınız derledi,
Anlamını dudağınız derledi,
Sizsiz size uzanılmış bir şarkı;
Özlemini kucağınız derledi.

.

Özdemir Asaf

Başlamalar

Seni seviyorum
Ben de seni

Tutuyorum
Ben de seni

Öpüyorum
Ben de seni

II

Doğuyorum
Ben de sana

Yaşayorum
Ben de sana

Geliyorum
Ben de sana

Bitiyorum
Ben de sana

Ölüyorum
Ben de sana

III

Ben seninim
Ben de senin

Sen benimsin
Ben de senin

IV

Gelip kaldım
Ben de senden

Görüp kaldım
Ben de senden

Bilip kaldım
Ben de senden

Gidip kaldım
Ben de senden

Umup kaldım
Ben de senden

V

Sen de ben de
Ben de sen de

Sende bende
Bende sende

Sen de bende
Ben de sende

Sende ben de
Bende sen de

VI

Geliyorum
Ben de seninle

Gidiyorum
Ben de seninle

Kalıyorum
Ben de seninle

Ölüyorum
Ben de seninle

VII

Yalnızım
Ben de sensiz

Çirkinim
Ben de sensiz

Küçüğüm
Ben de sensiz

Ölüyüm
Ben de sensiz

.

Özdemir Asaf

Başka Frekans

Vurdun, acısı daha geçmedi,
Biliyorum, geçecek.
Ama öyle ağır konuştun ki ardından.
O, gittikçe gerçek.

.

Özdemir Asaf

Başka-Kendilerimiz İle Kendi-Başkalarımız Ve Kendi-Başkalarımız İle Başka-Kendilerimiz Arasından

“Akıllı olduğunu düşünemeyecek kadar akıllı
Deli olduğu düşünülmeyecek kadar deli’nin
niçindenliğini bilmediği sıkıntısı geçiyor

Uyanmak, bir akşam bir adamı yatağından kaldıracak.
Adamın gözleri adama uyanışı anlatacak.
Gözleri gel gel diyecek.
Doğrulmak adamı kucağına alacak.
Adımın birincisi ayağına sarılacak.İkinci adım birincisinin içinden doğacak.
Adımlar ana-oğul babasız sıralanacak.
Adamın gözleri adama bak bak deyecek.
Pencere adamın gözlerini kuşatacak,
Bakışlarını caddeye serecek
Görüşleri yayılacak.
Caddede insanlar gezinecek.
Oda bu sırada işe karışacak,
Adamı dışına çıkaracak.
Çıkmak öbür fiillere komutan çıkacak,
Merdivenlere indir komutunu verecek.
Merdivenler onu bir kapıya itecek.
Kapıya açıl komutu gelecek.
Kapı bu işi adama yaptıracak.
Evin içi dışına dönecek,
Burada adama karış komutu ulaşacak.
Adam saf saf yanaşacak,
Bakmaya alışmak adama gördürecek.
Görmek adamı sürekli bunaltacak.
Adam gördükçe şaşıracak,
Şaşırdıkça sürekli görecek.
Adam bilmek fiilini arayacak,
Ama bulamayacak.
Adam geleni geçeni kendi sanacak.
Bu ne kadar çok kendim deyecek.
Hep başkalarını görecek.
Hani ben, nerede ben deyecek.
Anlamak isteyecek ─ bir istemeseydi─ .
Anlamakla bunu istemek yan yana gelecek

Bakı

Kendi bahçesinde dal olamayanın biri
Girmiş bahçeme ağaçlık taslayor.

.

Özdemir Asaf

Bağlı

Beni öyle bir yalana inandır ki,
Ömrümce sürsün doğruluğu.

.

Özdemir Asaf

BAĞLAÇ

Dünyanın en büyük ordusu iki kişidir,
En kalabalık kenti de bir kişi..
Başladığından beri onların bitmez savaşı
Evden-eve taşınır-durur o bir kişi.

.

Özdemir Asaf

Aynanın Oyunu

Bir çocuk doğdu, bendim.
Sıraya girdim insanlar içinde.
Alay-bayrak büyüdüm
Odalar, sofalar içinde.

Bir ayna doğdu, gördüm.
Sıraya girdi aynalar içinde.
İsime geldi, aldım,
Çarşılar, pazarlar içinde.

Bunca yıl yüzüne baktım.
Kendisini aşmadı
Olanlar içinde.

Bir sabah uyandım,
Duruyordu karşımda
Düşmancasına,
Bir cam,
Aldanmış,
Kendini ayna sanmış..

.

Özdemir Asaf

AŞKIN BALLADI

Andırırsın beni bana, bana beni,
Dediklerinde, duyduklarında,
Yazdıklarımda seni bana, bana seni,
Söylemesem bile, saklamadıklarımda.
Ah hep aklımda, hep aklımda;
Andırırsın seni sana, sana seni,
Gözlerinde, kulaklarında, dudaklarında.

.

Özdemir Asaf

AŞK ŞARKISI

Ellerini ver, öpeceğim.
Binlerce el içindeyim,
Şu beyaz çizgilerden gideceğim.
Ellerini ver, ver ellerini..
Seni öldüreceğim.

Gözlerinden gireceğim,
İçinde yer edeceğim.
Sana oradan sesleneceğim;
Ellerini ver, ver ellerini..
Seni öldüreceğim.

.

Özdemir Asaf

Aşk

Sen kocaman çöllerde bir kalabalık gibisin,
Kocaman denizlerde ender bir balık gibisin.
Bir ısıtır, bir üşütür, bir ağlatır bir güldürür;
Sen hem bir hastalık hem de sağlık gibisin.

.

Özdemir Asaf

Argo

Ağacı sevecektiniz,
Yoldunuz, dal bırakmadınız...
Yılına al bırakmadınız,
Yemişini yiyecektiniz.

Kadını sevecektiniz,
Aldınız, ver bırakmadınız..
Sevi'ye yer bırakmadınız,
Ona ben değil, sen diyecektiniz.

Büyünürken zamanla,
Küçüldünüz zamanla,
Arıları kovdunuz dumanla,
Kovanda bal bırakmadınız.

Sobayı söndürdünüz,
Isıyı öldürdünüz,
Hava basıp üfürdünüz,
Mangalda kül bırakmadınız.

Parayla yamalı bohça'da,
Kapanık, dar bir açıda,
O caanım ikili bahçede
Bir renk, bir gül bırakmadınız.

Bir eliniz vardı, bir cebiniz,
Başınıza vurdu keliniz,
Alıp sattınız hepiniz,
Depoda mal bırakmadınız.

.

Özdemir Asaf

Ardakalan

Bana bir dinletim verin,
Biraz da zaman.

Ben bir deyim çıkarayım,
Bir duyuru sesi ondan.

Siz bir solukta onu dinleyin.
Sizin olsun artakalan zaman.

.

Özdemir Asaf

Bir Çocuk Da Anasından Doğunca

Bir çocuk da anasından doğunca
Bedenini pişirmeye tuz ister
Üryan büryan ortalıkta kalınca
Setirini örtünmeye bez ister

Konla sudan gelir anın gıdası
Nasibini veren Barı Huda'sı
Beşiklere beler onun anası
Akşam sabah emzirmeye yüz ister

Bir yaşında ürüm ürüm ürünür
İkisinde sürüm sürüm sürünür
Üç yaşında adım adım yürünür
Dört yaşında söylemeye söz ister

Beş yaşında dili civan sevişir
Altısında uşağınan döğüşür
Yedisinde dişlerini değişir
Sekizinde her gediğin düz ister

Dokuzunda olur bir tosun maya
Onunda da benzer kaşları yaya
Onbirinde başı girer sevdaya
Onbeşinde ala gözlü kız ister

Yirmisinde akıl baştan savrulur
Otuzunda vursa dağa devrilir
Kırk yaşında akıl başa çevrilir
Ellisinde avın olmış baz ister

Altmışında iner bir merdivenden
Yetmişinde binse düşer duvardan
Sekseninde su getirmez pınardan
Doksanında döşeğini düz ister

Pir Sultan Abdal bu söz hepimize
Tonus girinceye belki de yaza
Yüz yaşında ölümünü gözede
Zemheriyi çıkarmaya yaz ister

.

Pir Sultan Abdal

Bin Cefalar Etsen Almam Üstüme

Bin cefâlar etsen almam üstüme
Gayet şirin geldi dillerin dostum
Varıp yad ellere meyil verirsen
Kış ola bağlana yolların dostum

İlâhi onmaya yardan ayıran
Bahçede bülbüller ötüyor uyan
Kula gölge olsa Allah’a ayan
Senden ayrılalı gülmedim dostum

Pir Sultan Abdal’ım gülüm dermişler
Bu şirin canıma nasıl kıymışlar
İster isem dünya malın vermişler
Sensiz dünya malın neylerim dostum

.

Pir Sultan Abdal

Benden Selam Söyle O Güzel Şaha

Benden selam söyle o güzel şaha
Kurduğu yollara gitmiyor talip
Herkes kendisine bir yol sürüyor
Mürşit buyruğunu tutmuyor talip

İçeri girilen ikrar hak diyor
Dışarı çıkılan ikrar yok diyor
Senden gayrı bana mürşit çok diyor
Verdiği ikrardan dönüyor talip

Yolum uğrar ise söylerim sözün
Varsın doğru yola gitmesin talip
Sen mürşitlik hakkın ifa eylersen
Günahı boynuna tutmasın talip

Pir Sultan Abdal'ım ben bir biçare
Boynunu de eğip durmuyor dara
Gönüle de düştü bir sınık yara
İnliye inliye geliyor talip

.

Pir Sultan Abdal

.

Ben De Şu Dünyaya Geldim Giderim

Ben de şu dünyaya geldim giderim
Kalsın benim davam divana kalsın
Muhammed Ali'dir benim vekilim
Kalsın benim davam divana kalsın

Yorulan yorulsun ben yorulmazam
Derviş makamından ben ayrılmazam
Dünya kadısından ben sorulmazam
Kalsın benim davam divana kalsın

Ben de vekil ettim Bari Hüda'mı
O da kulu gibi zulüm ede mi
Orda söyletirler bir bir adamı
Kalsın benim davam divana kalsın

Mümin müslim düşürür de cem olur
Anda sınık yaralara em olur
Kara taş erir de safi mum olur
Kalsın benim davam divana kalsın

Pir Sultan Abdal'ım dünya kovandır
Gitti adil beyler kalan avamdır
Muhammed divanı ulu divandır
Kalsın benim davam divana kalsın

.

Pir Sultan Abdal

Ben de Şu Dünyaya Geldim Geleli

Ben de şu dünyaya geldim geleli
Emanetten bir don giymişe döndüm
Sahibi çıktıda elimden aldı
Koru yerde koyun yaymışa döndüm

O yar geldi geçti geri bakmadı.
Hendekler kazdırdım sular akmadı
Çok yuva bekledim cücük çıkmadı
Boş yuva beklemiş yoz kuşa döndüm

Pir Sultan abdalım bu dünya fani
Baştan başa kim sürdü bu devranı
Yarin bir çift sözü üşüttü beni
Yüce dağ başında donmuşa döndüm

.

Pir Sultan Abdal

Eldorado

Ufkunda mavi bulutların uçuştuğu dağ,
Büyülü göklerinde sesler duyduğum Aden,
Avlucumda dört kollu nehrin verdiği maden,
Üstümde yemişleri alnıma değen Tuba.
Müşiş dünyası ile, uykuma girdiği yere.
Gülümsüyor mavi bir at ışığında kamış.
Gollerin sekli dolu derinliğine dalmış
Vuslatın havasını çevreleyen iğdeler.
Suların aydınlığında saadetten bir iz:
dallardan süzülen kayığından bu hoş insan,
Omsuzuna değen arzu dolu dudakları kan.
Artık bir cennete bağlı butun günlerimiz.

Artık ışıkla dolu billur bir kadeh gibi,
En güzel şeytanin elinde tutuğu gurup;
Aksamlar ağzımda har kulada bir şurup
Ve basımda geceler yeşil bir deniz gibi.

Ufkumda mavi bulutların uçuştuğu dağ
Ve nebati bir alemde duyulan ilk hece,
Bir sesin aydınlattığı yalan dolu gece
Ve dumanlı bir sabah serinliği ormanda.

Ne ondan itidal, ne benden günahkar hali
Ruhları bir kus gibi avare kılan uyku.
Dağılan içimde her zaman o baygın koku,
Lezzeti dudağımda buğulasan şeftali.

.

Orhan Veli Kanık

Eski Karım

Nedendir, biliyor musun;
Her gece rüyama girişin,
Her gece şeytana uyuşum,
Bembeyaz çarşafların üstünde;
Nedendir, biliyor musun?
Seni hala seviyorum, eski karım.

Ama ne kadınsın, biliyor musun?

.

Orhan Veli Kanık

Ekmek

Dilimin ucunda bir eski arkadas adi,
Unutulmus sekilleri tasiyan bulutlar;
Bir gökyüzü genisligiyle ruhuma dolar
Otlarin içine sirtüstü yatmanin tadi.

Avucumda sicakligini duydugum ekmek;
Üstümde hatirasi kadar güzel sonbahar;
O bembeyaz, o tertemiz bulutlara dalar
Düsünürüm bir çocuk türküsü söyleyerek.

.

Orhan Veli Kanık

Ehram

Ey asılmaz dağların ardında,
Ulaşılmaz beldelerden uzak,
Hasretin dallarını tutan sak,
Mavi, sonsuz bir takın altında!

Ey gülüşü sabahlardan güzel,
Dünyası düşüncelerden geniş!
Ey göğsünde ilahi geriniş,
Rüyalarıma hükmeden güzel!
Nerde irinlen dalından yere
Portakalların düştüğü çardak,
Kadehe duyarak değen dudak,
Sergile bakan göz, gecelere;

Yanmış ruhu titreyen ilahi,
Yapraklarda billurlaşan seher;
Nemde cam kokan tahta testiler,
Geyik sebile cinli yan vadi?

Yaldız dallarda çiçek yerine
Yıldız açmaz mi artık ağaçlar,
Yanmaz mi bin rüya ile saclar
Kapanıp günün eteklerine?

Ey gülüşü sabahlardan güzel
Dünyası düşüncelerden geniş!
Ey göğsünde ilahi geriniş
Rüyalarıma hükmeden güzel!
Hakikate olmaz mi açar ram
Yıllardır beslediğim düşünce?
Çıkılmaz dağlardan da mi yüce
Hasretlerin tırmandığı ehram?

.

Orhan Veli Kanık

Efsane

Bir zamanlardı bu gazhanede bir dem vardı
Gece sahilde sular ferce kadar cağlardı

O çağıltıyla beraber dokunurken def u cenk
Bir güneş dalgalar üstünde doğar rengarenk

Mavi bir gökyüzü titrerdi güzel bir histe
Rindiler mugbeceler mest butun mecliste

Ve o haletle butun kahkahalar nağmeleşir
Dilde Yahya Kemal'in şarkisi şehnameleşir

O gürültüyle sular çalkalanır cağlardı
Bir zamanlardı bu gazhanede bir dem vardı

Lakin artık o hayal alemi bir efsane
Ses seda yok bu değil sanki

.

Orhan Veli Kanık