Dün Kadıköy'e eski eve gittim.
-Diyordu Annem son mektubunda-
Bahçe kapısının kilidi paslanmış,
Yağmurdan olsa gerek-
Tanrının rahmetinden sual olunmaz.
Yeni bir komşu sarktı pencereden:"Onlar kaç senedir yoklar." dedi.
Üşüdü elimde anahtar,
Pancurlar bize dargın mı, ne,
Kırk beş yıldır ilk defa
Bahçedeki can eriği kurumuş...
Ama hünnap duruyor yerli yerinde:
Onun dibinde kurban kestirdikti hani;
Depreşen koyundan kan fışkırırken
"Kurbanın Bayramı olmaz." diye ağlamıştın da,
Bize güneşe bakmağı günah gibi
gösterenlerin abdesti bozulmuştu.
Şimdi yerden göğe anlıyorum seni.
Neyse, alt katta Babanın Mevlûdu okunduğunda,
Şadırvandan uzak düşmüş güvercinlerin sesiyle
Sen de katılınca "Allah hümme salli alâ"ya,
Su serpildi onların kavruk yüreklerine.
Belki inanmayacaksın:
Bilirsin, ne kadar iğrenirdim,
Ama bugün eve girerken
Sevdim örümcekleri-
Çatlakları hep içe doğru kanayan duvarlarda,
Bunca düğün, bunca tabut ardından
Çirkin de olsa bir kımıltı kalmış yine.
Dört mevsim açan güller gibi
Sonsuz olamazdı ki gülücükler-
Bu kadarı da canıma minnet.
Baban öldüğünde, gözleri hâlâ ufuk dolu,
Seni avutmuştuk
"Yine bir uzun yolculukta." diye-
Uyuyan bir kuşu gömer gibi.
-Belki biliyordun
Uykusuz kuşlarındır en uzun mezar
Biz yokken, sanırım bir usta girmiş içeri,
Birçok basamaklar eklemiş merdivenlere-
Yine de tavanarasına çıktım.
Dam hep akardı ya-
Ne de olsa ahşap yapı, köhne-
Başa çıkamazdık aktarmakla.
Artık kiremitler iyice aralanmış:
Gökyüzünü görmez miyim ansızın?
Biz esski kadınlar
Cenneti hep çatımız altında arardık.
Şimdi, ölüme yakın,
Çatımız bir avuç gökyüzü sunuyor bize.
Kalfanın biri "Yıkalım," diyormuş, "Yerine beş katlı..."
Doğrusunu isstersen, onarmaktan umut yok.
Onarsak bile sen oturmazsın ki, çocukların oturmaz ki.
Bir beddua sanma bunu-
Çünkü değil:
Keşki ben ölseydim, diyorum,
Evimiz ölmeden önce.
TALAT SAİT HALMAN
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder