Rüzgârların ıslığına dalgalar yetim tutmuş,
Martılar korosu Şarkılarını söylerken,
Dalgakıranlar bu eşsiz besteyi alkışlıyordu.
Belki o loş karanlığın ılık ürpertisiydi,
Belki de düşüncemin ağır yükü.
Ama yine de bende ki, gizem dolu bir titremeydi.
Böyle bir akşamüstü, haliçte geziyorduk,
Ahmet ben ve Mustafa, denizi dinliyorduk.
Yorumladık boğazın o iki yakasını,
Sonrada İstanbul'un dün ile yarınını.
Ve ihaneti örten sessiz karanlığını.
Biraz ötemizde elinde Şarabıyla geçmiş karşısına,
Anasından başlayıp bütün sülalesine heykelin,
Sövüp sayıyordu da, sarhoşluğuna verdik pezevengin.
Yani o Kasımpaşalı vapurcu Şairin.
Bıraktık onları muhabbetiyle başbaşa,
Yine düşüncesine daldık biz geleceğin.
O ıssız sokakların zifiri karanlığı,
Nasıl da parlıyordu ülkemin yıldızları.
Gece kapladı bizi, yıldızları gösterin.
Yürüdük üzerine, yürüdük karanlığın,
Yakaladık güneşi, ardından kızıllığın.
ADİL AVAZ
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder