20 Eylül 2010 Pazartesi

Nur-ı Aynım

Susmak bir karanlığın başka bir karanlığa
Karışıp yanmasıdır bakışlarında senin
Bir ömrün eylülünde sararmış yine toprak
Bulut bir bezirgânın saçlarını arıyor
Ben hangi mağaranın en ücra köşesinde
Hangi yitik nehrine gömülmüşüm acının

Bir kez olsun eğil de, denizin kalbine bak
Susmak yine o yangın, yine mahkûm bir keder
Nur-ı aynım, ıslak bir karanfil mi gözlerin
Her yaprağı nazenin, her çizgisi ağlamak

Sustum; pencereleri yağmurludur şiirin
Kırılgan bir kapının ardında kaldı gökler
Ellerim unutulmuş bir günün kıyısında
Demek ki her lâmbası bana kızgın sokağın
Yalnızlığa koşuyor bahçelerden ölüler
Demek ki, ben en garip sahrasıyım bu çağın


Bir kadın ayrılığın köprüsünden bakıyor
Bir köle bir sultanı bekliyor uykusunda
Ey bahar cellatları, akşam yüzlü sefiller
Kuyudan gelen sesi duyalım, bir susun da

Kuruyan çeşmelerden akmayı mı öğrendin
Aynalarda ruhunu kaybeden şairlerin
Sisli vadilerinden bakıyor gölgeleri
Züleyha bahtımızı yakıyor kuytularda
Senin kalbinde bahar, baharın kalbinde kış
Kar tanelerinde can üşüyor ağlayarak

Ey körebe oynayan hayallerim, gitmeyin
Bırak uçsun öteye düşlerimi, ey fanus
Bir rüyadan gelip de içime düşen çığlık
Ya götür beni burdan, ya da ebediyen sus

.

Nurullah Genç

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder