18 Eylül 2010 Cumartesi

Yine Dağdır Dağ

I
Fırlatmıştım kalbimi uzağa, en uzağa
denk gelir de rastlar diye bir yıldıza;
yanılıp susturdum ağrımın çağrısını
çağrımın köhnemiş ağrısını
ve “aldırma! ” dedim oğlum,
yine dağ’dır dağ…

Yine dağ’dır dağ!
Konup göçen kurdun kuşun rağmına
ayazda da, güneşte de
yine dağ...

Yazılırken
ayrılık
şehrin küskün ağaçlarına;
yazılırken
kederlerin pasına,
bazen şarap tadına,
aşkların büyülü şarkısına,
ihanetin hiç dinmeyen yasına
ve bir ömür bakılırken
üç saniyede çekilen fotoğraflara,
“aldırma! ” dedim, yumruğum vurup omzuma:
Yine dağ’dır dağ,
ezberinde kaç mavzerin masalı,
kaç kurşunun, kaç çığlığın hüsranı?
Yine dağ…

Yeter ki düşürme yüzünü kahrın inzivasına;
bak, bir yüzü kararırken dünyanın,
şafak söküyor öbür yanında...


Dağsın, dağ!
Bırak acemi kuşlar konsun sınanmış heybetine;
aşağıda iklimlere yenik ovalar,
yanmış ve yanılmış hayatlar…
Burada yatıyorsun, burada…
Vakur, kırgın
ve dağ!

II
Yazılırken
ayrılık
şehrin küskün ağaçlarına;
burada yatıyorum,
bir aşkla öldüm,
bir aşka öldüm,
aşktım ben, öldüm!
Dağa
ve aşka gömüldüm...

Lakin ölü dağlara kim yanar?
Burada yatıyorum, burada…
Uzaklarda beni evli bir kadın anar;
O kadın, mağlup ve zamana mahçup;
dağa bakıyor
daha bakıyor
akıp geçen yılların şaşkın sarhoşluğunda

O beni anar, o anar;
efkârı geceyi yarar
da sorarım:-Nasıldır evli bir kadını ölü bir dağın sevmesi?
“Ey dağ, o da bir şey mi” dedi:
“Ne zordur ölü bir dağla rüyada sevişmesi...”

Yanılıp susturduğum ağrımın çağrısını,
çağrımın köhnemiş ağrısını;
Yine dağ mı dağ?

IV
Yazılırken
ayrılık
kederlerin pasına,
ölü dağlar rüyalarla sevişir
sökülürken düşlerin de çadırları
neye yarar mezarlıklarda çigan?

Sussam artık yıllarca, bin yıllarca,
ağrımın köhnemiş çağrısını konuşturmasam
sussam, yitsem artık bu aşka koşturmasam!
Mezarlıklarda çigan... Mezarlıklarda çigan..
V
Yazılırken
ayrılık
aşkların büyülü şarkısına
alnım kar, başım duman, kirpiklerim çiğ,
burada yatıyorum, burada!

Uzaklardan o kadın gülümsüyor
kalbi buruk anılarda...
“kal” diyorum yamacında;
yenilme-sen,
düşürme-sen yüzünü kahrın inzivasına...

VI
Yazılırken
ayrılık
ihanetin hiç dinmeyen yasına
burada yatıyorum, burada!
Ellerime benzeyen eller, gözlerime benzeyen gözler
ve aşkıma benzemeyen aşkların arasında…

Burada yatıyorum boylu boyunca
bakarak naçar bir aşkın büyüyen yarasına...

VII
Sussam artık yıllarca, bin yıllarca,
ağrımın köhnemiş çağrısını konuşturmasam;
ölsem, yitsem ben artık bu aşka koşturmasam…
Kuraklığım arttıkça sulardan uzaklaşsam;
sonra yangınımın alazından kül çalsam,
toplayıp o külleri kalbime bin yıllarca ağlasam...

Sussam yıllarca, bin yıllarca
hasret kalsam uzak, uzun sulara
yine, yine yumruğum vurup omzuma
“aldırma oğlum! ” desem:
“Sermayen âşık değil, aşk olsun...”
Ve yeniden kendimi bağışlasam o aşka…

Yine dağ, yine dağ!
Toplayıp kendimi bağışladım bir aşka...
.

Yılmaz Odabaşı

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder