4 Eylül 2010 Cumartesi

Karşılaştığımız Ân'a

o ân, yıldırımların kalbine indi hüzün
o ân, ıztırap sızdı toprağına bir yüzün
o ân, bir yalnızlığı vurdu uzaktan avcı
o ân, omuzlarıma çöktü isyan ve acı
o ân, öldü anılar döşeğinde sessizlik
o ân, bir yılan gibi büyüdü çaresizlik
o ân, yaralı asker kurşunlandı alnından
o ân, kılıç eriyip aktı yere kınından
o ân, palandökenler yakalandı sıtmaya
o ân, bir karıncanın üstüne düştü kaya
o ân, koşan küheylan çatlattı yüreğini
o ân, kırdı bir bayrak çürüyen direğini
o ân, kırmızı güle mahkûm oldu bahçivan
o ân, arılar için kendini yaktı kovan
o ân, zehir rengine boyandı ırmakta su
o ân, yıkıldı köprü; o ân kuruldu pusu
o ân, beyaz giyindim korkular ülkesinde
o ân, kuşlar uçuştu bulutların sesinde
o ân, bir yaprak gibi savruldu gökte şiir
o ân, öldü acılar fânudunda bu şâir
o ân, ihbar edildi yeraltında mağara
o ân, akkor bir yürek çivilendi duvara
o ân, durdu saatin titreyen yelkovanı
o ân, bir câzibenin kahrı deldi tavanı
o ân, elpençe divan durdum önünde suyun
o ân, yaktı içimi bir hülyâyı hümâyûn
o ân, çöktü hayalim en aydınlık çağında
o ân, bine bölündüm umudun kundağında
o ân, liman yıkıldı, köreldi denizlerim
o ân, kaybolup gitti tenhalarda izlerim
o ân, zehir damlattı ucundan yere kalem
o ân, bir tûfan gibi sardı ruhumu elem
o ân, vurdu karaya okyanusun gözleri
o ân, kavurdu beni O'nun simya sözleri
o ân, heykel misali dikilip kaldı beden
o ân, farkım kalmadı bin yıllık harabeden
o ân, toprak tutuştu gönlümün loşluğunda
o ân, güneş karardı bir göğün boşluğunda
o ân nehir boğuldu; şehir bunaldı o ân
o ân her şey dağıldı; gölgeler kaldı o ân

.

Nurullah Genç

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder