29 Eylül 2010 Çarşamba

Uyumsuzluğun Şiiri

Sana göre değilim; sırtımda kambur viraneleri ömrün
Ellerimde birikmiş kan damlaları; ayaklarım tutuklu
Yüzüm istediğince taze değil; kirpiklerim yıpranmış
Gözlerim diri, bakışlarım hercai değil meydanlarda

Yürümek istesek deniz kenarında, her şey kararıyor
Bakmak dilesek gönlümüzce ufka, bulutlar yanıyor
Hiçbir şey gereğince olmuyor, ne sessizlik, ne çığlık
Ayağa kalktığım yerde oturuyorsun; göğe dönüyorsun
Gülümsediğin yerde ağlıyorum; yere bakıyorsun

Ne zamana değin ıssız bir sevda, kırık aynalarda
Ne zamana kadar acı bekleyişler uyandıracak volkanları
Seninde özgür bir evrenin olmalıydı yeryüzünde
Seninde uşakların su dökmeli avucuna yorgun bezirganların
Seninle sahilde yürümeliydi rüzgar
Biraz rıhtım koymalıydı, biraz dünya ve şiir

Hain kahkahalar yükselmemeli gölgelerden
Tenhalar size bakmamalı, kırılmamalı pencereler
Mum yakmalısınız romantik olsun diye karanlık
Yokluğumda keşfetmelisin özgürlüğü
Unutmasan da silinmeyen izlerimi bir ömür, her taraf deniz

‘‘ancak ölüm’’ desek de, ayrılık dudaklarında bir ölüm gibi
gelip ayıracak kalplerimizin öpüşen dudaklarını
bir daha görmeyeceğim yüzünü gözlerimde
celladınla uçurumlarda gezdireceksin ayaklarını

sonrası nedir bilir misin, tufan mı, kıyamet mi? ateş niçin?
Ne ben varım senin için dünyada, ne de sen yaşadın benim için

.

Nurullah Genç

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder