29 Mart 2010 Pazartesi

GÜREŞE DAİR

Kimimiz yün kazağız, kimimiz merserize,
İçimden geçenleri söyleyeceğim size,
Kimi bulgur kaynatır, kimi ipe un dize.

Şimdi minderde değil piyanodadır tuşlar,
Eşek desen adama eşip ekmeye başlar.

Öyle kafalar var ki zemheride yaz arar,
El değmemiş ne desek? Genelevde kız arar,
Kaz kanadını sorsak, kümes arar, kaz arar.

Düşünmek yok, fikir yok, ne imiş adam olmak?
Aklından geçirdiği yolunacak kaz bulmak.


Çift dalmak moda oldu, gaye kurtarmak günü,
Eski böyleydi desen, zaten bilmiyor dünü,
Çivi yukarı desen, aklındaki İnönü.

Gencecik fidanlarda bırakmadılar dalı,
Adalıyı bilmez ki tam Hayırsızadalı.

Suyu aramak için çöl bulup da eştiler,
Gölge yapıyor diye çayırları biçtiler,
Doğruya sünger çekip eğrilip su içtiler.

Denizaltı olanlar balıklamada dalar,
Her kamışı ney sanan zurnayla peşrev çalar.

Her yıl kral sofrası, ama lâkin doyan yok,
Çil çil altın versen de üşenirler, sayan yok,
Son Hamza’yı saymazsak Hamza ismi koyan yok.

Sığınacak yer arar babasız kalan öksüz,
Yalnız kavak yetişir, yere sokarsan köksüz.

Şimdi her şey normal, ne kalpak var, ne fes var,
Paris var, Washington var, Uzakdoğu, Cannes var,
Nemrut, Perge, Sümele, Kapadokya, Efes var.

Onun için pehlivan doğurmuyor analar,
Pehlivanlar yok diye delileşti danalar.

Eşkıya masalarda kesmek ister yolumu,
İş yaptırmak istemez, bırakmaz sağ kolumu,
Sade vücutlar değil, beyin de yağ tulumu.

Yağlanmak yağ çekmektir, deste para onlara,
Konuşurlar her şeye bakarak neonlara.

Neonlar galip geldi, ışıklar şimdi nursuz,
Kaleler ağ bağladı, hem direkli, hem sursuz,
Ayılar bağ arıyor, girmek için destursuz.

Taşları bağlamışlar, salmışlar köpekleri,
Sevinçten dört köşeler, çan çalar etekleri.

Biz Everest peşinde, onlar zaten düzdüler,
Kini elek yaptılar, kötülüğü süzdüler,
Ellerinde giyotin derimizi yüzdüler.

Bize meze yap diye et de gitti kasaba,
Akıllar Kaf dağında, gelmiyor hiç hesaba.

Bunlar biraz gerçek de, biraz şaka elbette,
Ama elimde değil, suç bendeki hasrette,
Güreşin ışıkları biliyorum nöbette.

Nöbetten kaçanların var git yüzüne tükür,
Sarhoşluk uzundu ya, Ayık’lıyoruz şükür.

Müsabakada rakip karşımızda erirdi,
Sonunda da göndere bayrağım çekilirdi,
Bayram Doğu’dan Akar, Atlı’larla gelirdi.

Eskiden bayram çoktu, düştüler zürriyetten,
Şimdi yılda iki kez, o da mecburiyetten.

Yiyip içtiklerimiz kola, pizza, pastaydı,
Salgın kafalardaydı, doktorlar da hastaydı,
Epeyce bir süredir tarlalar nadastaydı.

Üstte gök çökmedi bak, altta yer delinmedi,
Titreyip kendimize dönme zamanı şimdi.

MEHMET ALİ KALKAN

15.10.2000/PAZAR AKİT

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder