28 Temmuz 2010 Çarşamba

Ruhun Rabıtaları

Taptâze bir bahar tütüyor az ötelerde,
Kokusuyla her rûhu tentene gibi sarmış.
Güneşi hiç batmayan o eski tepelerde,
Meğer bir başka gündüzün şafağı ağarmış!
Ürperten girdaplarıyla hassas yüreklerde,
Birer doldurulmaz derinlik oyan geceler;
Aydınlığa açık gönüllerde, perde perde,
Gündüz gibi ağarır, Cennetleri heceler...

Her akşam inançlarında tüllenen emeller,
Rüyâlarla en tatlı arzular gibi çağlar.
Rûh bu hülyâ içinde düşer, kalkar, emekler;
Hep Sonsuz için inler, hep Sonsuz’a dil bağlar.

Ufuklar kararsa da onun ziyâsı sönmez..
Bir renkler dünyâsına doğru coşar, şahlanır..
Erilmezlere yelken açar, geriye dönmez;
Meleklerle koşar ve ışıkla kanatlanır...

Burada, yer göğe, dünyâ ukbâya dönüşür;
Ve bu hisle varlık bitevî baygın görünür.
Rüzgâr kahkahalarla eser, renkler gülüşür,
Bu duyguyla insan ebediyete bürünür...

Artık ne hicranlı akşam, ne ağlayan hazan..
Rûhun râbıtalarıyla dörtbir yan masmavi.
Her sesde bir ölümsüzlük nağmesi nümâyân..
Ve bu iklimde her fânî âdetâ semâvî...

Aşk ve vuslat ihtiyacıyla var olan insan,
Ömür boyu hep bu hislerle yoğrulur durur..
Gönlünde buğu buğu billûrlaşan manâdan,
Öteleri duyar ki, bence murat da budur.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder