27 Mayıs 2010 Perşembe

Gözlerin Gök-Yüzünde Bir Dolunay

Diyelim
ki sessiz gecede poyraz…

Sis çökmüş o heybetli dağlara;
yurdun
da kar altında, gözlerin gök-
yüzünde bir dolunay.

Diyelim ki sınamışsın uzaklığın ihanetini.
Seslere çarpmış sesin,
ama ulaşmamış hiçbir yere nefesin…

Diyelim ki şarabın dökülmüş, suların kesik,
bu hayat seni bir oyuncak sanıyor.

Diyelim ki sana çıldırmak yasak, sana ağlamak
yasak, yarın yasak, düş yasak.
Diyelim ki üşüyorsun kısacık bir ömrün sığınağında;
bir çay bile ısmarlamıyor hayat!

Diyelim ki lekesiz hiçbir şey kalmamış artık;
sis çökmüş güvendiğin dağlara...



Kederli bir süvari ol,
Orda, sen orda!
Bıkma atını mahmuzlamaktan,
bıkma bu puştlar panayırında
berrak nehirler aramaktan…

Yaslı bir kışa rehin düşse de günler,
kalbindeki tomurcuğu bahara büyüt;
o tomurcuk düşlerinin yağmuruyla ıslansın.

Çünkü her insan bir limandır başucunda tekneler;
çünkü herkesin hüznü kocaman, aşkları dalgın…
Kimi kanıyor şahdamarından,
kimi bozgununda yetim dervişan,
kimi aşklarıyla, düşleriyle perişan…

Yamalı yerlerinden kanıyor hayat,
tutunduğun günlerinden soluyor hayat.
Bu yüzden salıver düşlerini kendi uğruna yansın,
salıver düşlerini ateşlere abansın!

Tutunduğun günlerinden solarken hayat,
bıkma atını mahmuzlamaktan;
bıkma sendeki insan için,
derin uçurumlar arşınlamaktan...

Yaslı bir kışa rehin düşse de günler,
bir gün rüzgâr esecektir suların serinliğinden;
bir gün kırlangıçlar geçecektir göğün genişliğinden.

Yaslı bir kışa rehin düşse de günler,
kalbindeki tomurcuğu bahara büyüt,
o tomurcuk düşlerinin yağmuruyla ıslansın;
çünkü senin de bir ütopyan varsa,
i n s a n s ı n…
.

Yılmaz Odabaşı

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder